Herhangi bir sebeple vaktinde kılınmayan ve böylece yükümlünün zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kılamadığımız namazları kılmaktır. Yani kaza etmektir. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için bir yol yoktur. Dolayısıyla hangi sebeple kazaya kalmış olursa olsun vaktinde kılınmamış bir namazın borcundan kurtulmak için illaki onu kaza etmek gerekir. Fidye veya para vermek ya da başkasına kıldırmak şekli ile bu namaz borcu ödenmez.
Namazı ayakta kılmak esastır. Farz namazları gücü yeten kimsenin namazını ayakta kılması farzdır. Ancak namazda ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hastalığının artmasına veya uzamasına sebep olacak bir rahatsızlığı bulunan kişi oturduğu yerde namazını kılmasında dinen bir sakınca yoktur. Oturarak namaz kılan kişi biraz eğilmek suretiyle rükûunu yaptıktan sonra, alnını yere koymak suretiyle secdelerini yapar. Fakat ayakta az da olsa kılma imkânı olan kimse kılabildiği kadar ayakta, sonra da oturarak namazını kılar. Buna göre ayakta kılınamıyorsa namaz oturarak kılınmalıdır. Bu imkan da yoksa o zaman sandalyede kılınmalıdır. Bu şekilde sandalyede kılınan namaz da geçerlidir.
Bir mezara iki cenaze koymak caiz mi?
Normal şartlarda bir kabre, yalnız bir cenaze defnedilir. Önce defnedilmiş olan cenaze, tamamen çürüyüp toprak haline gelmedikçe, bir zaruret olmaksızın kabrin açılması ve bu kabre ikinci bir cenazenin defni caiz değildir. Cenaze çürüyüp toprak haline geldikten sonra ise, aynı kabre başka bir cenaze defnedilebilir. Bu cenazelerin karı-koca veya akraba olup olmaması şart değildir. Daha önce konulan cesedin çürüdüğü zannıyla açılan kabirde eğer çürümemiş bazı kemikler vb. şeyler bulunuyorsa bu takdirde bunlar bir kenara çekilip araya topraktan bir set yapmak suretiyle ikinci cenaze defnedilebilir. Ama yine de bir zaruret veya ciddi bir gerekçe yoksa bir cenaze başkasının üzerine koyulmamalıdır.
Deriye veya tırnaklara yapışan boya abdest ya da gusle engel midir?
Gusül veya abdest alırken, yıkanması gereken organların kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması gerekir. Aksi halde gusül veya abdest geçerli olmaz. Dolayısıyla, gusledecek veya abdest alacak kimsenin bedeninde veya abdest organlarında suyun ulaşmasına engel olacak bir madde bulunmamalıdır. Ancak mesleğini icra ederken tırnaklarının arasına boya giren boyacı veya tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan müstesnadır. Buna göre bir meslek gereği olmayan bir nedenden dolayı bedene ya da tırnağa bir cisim yapışmış ise bu cisim temizlenmeden abdest ve gusül eksik kalır. Fakat meslek icabı bu cisimden kaçınma imkanı olmayan meslek erbabının cildine yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk, boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz.
Günün Ayeti
Ey iman edenler yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden nefsinizi ve ehlinizi koruyunuz.
Tahrim, 66/6.
Günün Hadisi
Kim başkasında gördüğü bir ayıbı kınarsa, o ayıp onun da başına gelmeden ölmez.
Tirmizî, “Kıyame”, 53.
Günün Sözü
“Ne yazık ki vücudun çöküşü, zekânın olgunluk zamanına rastlar.”
Ahmet Haşim
Günün Duası
Allah’ım beni insanlara zarar veren kullardan değil hizmet edebilen kullardan eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Zevâid Sünnet Nedir?
Hz. Peygamberin ibadet olarak değil de, bir insan olarak devamlı yaptığı şeyler demektir.
Günün Nüktesi
Bir insanı tanıma yolları nelerdir? ’Bir adam Hz. Ömer’in yanında bir hususta şahitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü’l-Hattâb hazretleri ona, ‘Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir’ dedi. Orada bulunanlardan birisi, ’Ben onu tanıyorum’ deyince Hz. Ömer, ’Nasıl bilirsin?’ diye sordu. O da,
‘Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum’ cevabını verdi. Hz. Ömer tekrar sordu: ’Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur? ‘Hayır’ diye cevap verdi adam. Hz. Ömer sormaya devam etti: ’İnsanın takvasını ortaya koyan, muamelesidir. Bu adam, alışveriş yaptığın bir kimse midir?’ Adam tekrar, ’Hayır’ dedi. Hz. Ömer bu defa; ’Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı?’ diye sordu. Adam bu soruya da, ’Hayır’ cevabını verince, Hz. Ömer, ’Sen onu tanımıyorsun’ dedi ve sonra da adama dönerek, ’Git, seni tanıyan birini getir’ buyurdu. Demek ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olabilmek için; onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun.