2

İnsan ve Din


  • Oluşturulma Tarihi : 20.12.2017 06:02
  • Güncelleme Tarihi :

Görülen Rüyaya İnanmak Gerekir mi?

Görülen rüyalara itibar edip onlardan bir anlam çıkarmaya çalışmanın bir manası yoktur. Zira rüya her ne kadar peygamberlerin vahiy aldığı yollardan birisi de olsa biz normal insanlara için bir rüyadan öte değildir. Dolayısıyla rüya ile amel edilmez. Yani rüya da gördüğümüz hayır ya da şer ile ilgili amel edilmez.

Sevgili Peygamberimiz rüya ile ilgili olarak şöyle buyurur: “Rüya tabir edilinceye kadar tek ayağı üzerinde duran kuş gibidir. Tabir edildikten sonra iki ayağı üzerine düşer” buyurmuştur. Yani tabir edilmeyen rüya olduğu haliyle kalır. Tabir edildikten sonra ise iki ayağı üzerine düşer yani yorumlandığı şekilde geçekleşir.” Ancak şu da unutulmamalıdır ki her zaman kötü görülen rüya kötüye, güzel rüya da iyiye işaret etmez tam tersi de olabilir. Fakat yine de iyi rüya gördüğümüzde iyiliklerimizi, amellerimizi artırmalı ve bunun için de Allah’a ham edip imkan varsa sadaka vermeli. Ancak kötü rüya gördüğümüzde de ibadetlerimizi, yaşantımızı, ahlakımızı beşeri ilişkilerimizi ve benzeri durumları bir gözden geçirmeli varsa bir eksiğimiz ya da kusurumuz tamir etmeliyiz.

Bir şarta bağlanan adak şart yerine gelmeden yapılabilir mi?

Falan işim olursa üç gün oruç tutacağım veya kurban keseceğim denilip bu şart meydana gelmeden bu adaklar yerine getirilemez. Şayet yerine getirilirse ve daha sonra da iş meydana gelse bu adakları yeniden yerine getirmek gerekir.

Avcılık dinimizce caiz midir?

Dinimizin temel prensiplerinden bir tanesi de merhamet ve rahmettir. Aynı zaman da Allah’ın yarattığı bütün güzellikleri doğru ve yerinde kullanmak asli görevimizdir. Bu nedenle de hiçbir fayda sağlamayan, sırf hayvanlara eziyet etmek ve eğlenmek için yapılan avlanmalar dinimizin temel ilkeleriyle çelişir. Ama eti yenen hayvanların eti için, eti yenmeyen hayvanların ise deri, kıl ve diğer kısımları için ya da zararlı olanlarının zararından korunmak için avlamak caizdir. Ancak burada da ekolojik dengeyi bozmamak için konmuş olan yasaklara riayet etmekte fayda vardır.

Her verilen selama karşılık vermek zorunda mıyız?

Dinimizce selam vermek sünnet onu cevaplandırmak ise farzdır. Bir topluma selam verildiği zaman o toplumdan sadece bir kişi bu selama karşılık vermesi bu farzı yerine getirmek için yeterlidir. Şayet cevap verilmese o toplumda oturan her Müslüman günahkâr olmuş olur. Selamı o toplumun içinde oturan bir kimsenin ismini zikrederek verme durumunda ise ismi geçen kimse bu selama karşılık verme zorunda diğerleri için bir şey söz konusu değildir. Selam, benden sana bir zarar gelmez, anlamına geldiğine göre her Müslüman bu güzel uygulamayı günlük hayatında yaşaması ve yaşatması lazım. Selam verdiği gibi verilen selama da karşılık vermesi gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerim de Allah mealen şöyle buyurmaktadır: ‘Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin.’ (Nisa 86)

Günün Ayeti

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez.”

Günün Hadisi

Üç şeyin şakası da ciddidir ciddisi de ciddidir ve de geçerlidir. Nikah, boşama, dinden dönme.

Günün Sözü

Hayat çatısız bir okuldur.

Günün Duası

Allah’ım bize dermansız dert verme.

Bunları biliyor muyuz?

Nefhat-ül-Ba’s Nedir?

İsrafil’in, sûr denilen bir âlete ikinci defa üflemesiyle bütün canlıların dirilmesi demektir.

Günün Nüktesi

Sen doğru ol kem belasını bulur…

Dervişin biri eski İstanbul sokaklarında:

-Sen doğru ol kem belasını bulur. Sen doğru ol kem belasını bulur. Diye diye dolaşıyormuş. Padişahın biri tebdil-i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş, ilgisini çekmiş ve dervişe:

-Her gün sarayıma gel seninle muhabbet ederiz ‘demiş.

Dervişimiz ertesi gün sarayın kapısına gitmiş padişahın karşısına çıkarılmış sohbet muhabbet zaman geçmiş saraydan ayrılırken padişah dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş. Sarayın dışında dervişimizi takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yanaşmış,

-Ya arkadaş, Padişah seni neden saraya davet etti? Derdi neymiş? Falan filan bir yığın sorgu suale tutmuş. Her gün bir altın aldığını da öğrenince. Onun yaptığı işi ben de yaparım’ diye düşünmüş. Sormuş: ‘Ya kardeş, her gün ben de seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi?’ demiş belki Padişah bana da bir altın verir çoluk çocuğum nasiplenir.’

İyi dervişimiz: Padişahım kabul ederse neden olmasın sende gelirsin tabii demiş.

Gel zaman git zaman padişah her muhabbet sonrası bir ona bir öbürüne birer altın verdirir olmuş. Sahte derviş bir sabah gerçek dervişimizi çorba içmeye davet etmiş. Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarımsak koymasını tembihlemiş. Gerçek dervişin.

-Padişah’ımla muhabbet ederken kötü kokarım ‘sözlerine sözüm ona çare de üretmiş.

-Ağzına mendil tutarsın kardeşim ‘demiş. O gün aynen böyle olmuş bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş. Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda Padişahın kulağına eğilip: ‘Efendim arkadaşım ağzını mendille neden kapatıyordu biliyor musunuz, ağzınız kokuyormuş o kokuyu duymamak için’ demiş.

-Padişah çok sinirlenmiş çağırın o dervişi demiş. Gerçek dervişimize sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve ‘Al bunu fırıncıya götür’ demiş. Okuma yazması yok tabii tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş: İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya, belki Padişah ekmek lütfetmiştir çocuklara götürürüm senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?’ demiş.

-Onunda okuması yok, pusula böylece sahte dervişin elinden fırıncıya ulaşmış. Fırıncı kâğıtta yazılan ‘bunu sana getireni kızgın fırına at’ emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt, alev alev yanan kızgın fırına yollamış. Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş. Padişah şaşırmış:

- Hayrola sen dün fırıncıya gitmedin mi ?’diye sormuş. Derviş de olanları bir bir anlatmış. Padişah dervişin kulağına eğilmiş: ‘Sen doğru ol, kem belasını bulur’ demiş.

İnsan ve Din
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık