Sayfa Yükleniyor...
Bir imkan elde etmek için imanı inkar etmek imana zarar verir mi?
Küfrü yani dinden çıkmayı gerektiren ifadelerin telaffuzu halinde dinden çıkılmış olur. Bu şekilde dinden çıkan kişinin, dini hükümlere göre, eşiyle aralarındaki nikah bağı da kopar. Ancak, zorlanarak küfrü gerektiren sözleri söylemek zorunda kalan kişiler, bu hükmün dışındadırlar. Nitekim Kuran-ı Kerim Nahl süresi 106. ayetinde: İmandan sonra Allaha karşı küfre saparak, -kalbi imanla mutmain olduğu halde zorlananlar hariç-, küfre sinesini açan kimseler üstüne muhakkak ki, Allahtan bir gazap iner ve kendilerine büyük bir azap vardır buyrulmuştur. Ayetten anlaşılan, küfrü gerektiren sözlerin isteyerek bilinçle söylenmesi halinde dinden çıkılacağı, ancak, kalbi imanla dolu olduğu halde zor ve baskı sonucu bu tür sözleri söyleyenin dinden çıkmayacağıdır. Zorlama, fıkıh dilinde: Bir kimseyi tehdit ve korkutma ile rızası olmaksızın bir sözü söylemeye veya bir işi işlemeye mecbur bırakmaktır. Tabi zorlayanın, o işi yaptırmaya muktedir olması da şart koşulmuştur. Örneğin Avrupada işçi ya da mülteci olabilmek maksadıyla, Müslüman olmadığını söylemek zorlama ile ilgili hükümler mevcut olmadığından bu sözlerin söylenmesi caiz değildir. Zira kişi kendi iradesi ve seçeneğiyle bu sözleri söylediğinden imanı hafife atmış ve böylece imanına zarar vermiş olur.
Müslüman olmuş evlat Müslüman olmayan anne babaya karşı sorumlu mudur?
İslam, ana-baba hakkını çok önemser ve kutsal kabul eder. Öyle ki İslamda cennetin bir yolu da anne babanın rızasından geçtiği kabul edilmektedir. İslam, evlada anne ve babasına karşı hürmetkar ve aynı zamanda hizmetkar olmasını emretmektedir. Nitekim yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde mealen bu konuda: Anne ve babana of bile demeyeceksin buyrulmaktadır. Onun için evlat daima anne ve babasının emrinde ve hizmetinde olması gerekir. Şu kadar var ki, anne ve babasına yaptığı hürmet ve hizmet, İslami durumuna zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. Yani ihtiyaçlarını dini esasları ihlal etmeden karşılayacak. Nitekim Hz. Peygamber döneminde birçok sahabenin ana-babaları ilk günlerde İslamı kabul etmemiş, hatta İslamın zıddı bir putperestlikte kalmışlardı. Bunlar da evlatlarına baskı yapıyor, İslamı terk etmelerini istiyorlardı. Gelen vahiyle, ana-babanın İslama aykırı isteklerine uymamak gerektiği emredildi, ama onları bütünüyle de terk etmemek gerektiği bildirildi. Mümkün olduğu kadarıyla hizmetlerinde bulunmayı, dini ölçülere zıt düşen isteklerine uymadan gönüllerini almaya gayret etmeyi istendi. Buna göre her çocuk anne ve babasına bakmak, emir ve isteklerini yerine getirmek zorundadır. Ama istekleri İslam dininin esas ve emirleri ile çatıştığı anda onların bu isteğini yerine getirmeyecektir. Faraza anne ve baba İslamdan ayrıl veya namaz kılma diyorsa evlat bu isteklere boyun eğmeyecektir. Eğmek zorunda da değildir. Eğmesi durumunda ise günahkar olur.
Arafta beklemek nedir?
Araf, cennetle cehennem arasında bir yer olup, iyilikleri ve kötülükleri eşit olan Müslümanları bir süre bekleyeceği yerdir. Arafta bekleyen Müslümanlar hem cenneti hem cehennemi göreceklerdir. Ancak amelleri eşit olduğundan cehenneme atılmaz. Aynı şekilde cennete ilk girenlerle beraber de cennete giremez. İşte bu insanın cezası bekleme cezasıdır. Yani Arafta beklediğinden cennetin nimetlerine ilk etapta kavuşamıyor. Arafta bekleme süresi bitince cennete girer.