Sayfa Yükleniyor...
Yapılan bir ibadetin ya da işlenen bir günahın imana etkisi nedir?
İman inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de, bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır.
İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kuran-ı Kerimde işaret edilmiştir: Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) bu hanginizin imanını artırdı? diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır. (Tevbe 9/124); O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. (Fetih 48/4); Allahın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (müminlerin) imanlarını artırır. (Enfal 8/2)
Buna göre kişi günah işleye işleye imanını zayıflatmaktadır. Aynı şekilde kişi hayır işleye işleye ibadet ede ede de imanı artar.
İman etmeyen kimse cennete girebilir mi?
İman olmadan hiçbir amelin ve hayrın ahirette mükafatı yoktur. Kişi bu dünyada ne kadar iyilik yaparsa yapsın kalbinde imanı yoksa ahirette mükâfatı olmaz. Dolayısıyla cennete de giremez. Bu kimse bu dünyada yaptıklarına karşılık bu dünyada mükafat alır.
Sağlık zenginlik, makam gibi Ancak imanı olmadığından ahirette cennete giremez ebediyyen de cehennemde kalır.
Aynı şekilde bu dünyada imanlı olan bir kimse ne kadar günahkâr olursa olsun bu dünyadan amentünün esaslarına inanarak vefat ederse ahirette Allah affetmezse, ya da kendisine şefaat edilmezse cehenneme düşer, cezasını çeker. Ceza bitince de cehennemden çıkarılır ve cennete ebediyen kalmak üzere diğer Müslümanlar gibi koyulur. Çünkü günahkâr da olsa imanlı bir Müslümandır. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta bir hadisi Şerifte şöyle buyurmaktadır: Kalbinde zerre kadar iman olan cennete girecektir.
Bazı fiillerle ilgili olarak efendimiz yapıldığında kişi cennete giremez diyor. Tabi buradaki kasıt kişiyi tehdit edip gözünü korkutmak ve bu günahlardan uzak tutmaktır. Yoksa ebediyyen kâfir olarak cehennemde kalmak değildir. Nitekim efendimizin bu hususta hadisleri vardır.
Mesela:
1- Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız.
2- Kendi nefsin için istediğini kardeşin için istemedikçe iman etmiş sayılmasızsın.
3- Gıybet, dedikodu yapanlar cennete giremez.
4- Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez.
Bütün bu hadislerdeki mana şudur. Gerçek mümin olmaz, kâmil mümin olamaz. Cennete ilk giren kişilerle cennete giremez.
Yoksa bunları yapan günahkâr Müslüman ebediyen cennete giremez anlamında değildir.
Melami Nedir?
Allahın rızasını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nafile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melamî adı ile anılmışlardır.
Günün Ayeti
Kibirlenenlerin yeri cehennem değil mi?
Zümer 60.
Günün Hadisi
İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kura çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kura çekerlerdi.
Buhârî, Ezân, 9.
Günün Sözü
Dünya süslü bir geline benzer, Herkese göz kırpar ama kimseyle evlenmez
Hz. Mevlana.
Günün Duası
Ya rabbi beni bugün ve her gün kul hakkından uzak eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Kütüb-i Sitte nedir?
Hz. Peygamberin hadislerini toplayan meşhur eserlerden altısına verilen isimdir. Kütüb-i Sitte diye anılan bu eserler şunlardır: Buhârî ve Müslim in el-Câmius-Sahihi, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî ve İbn Mâcenin es-Sünenleri.
Günün Nüktesi
O Kendini Tanıttı
Kanunî, bir gün kayıkla Boğazda gezmeye çıkmıştı. Ortaköy hizasına gelince kıyıya yanaşıp, bir adam göndererek Yahya Efendiyi çağırttı. O da yanında bir ahbabı ile gelip kayığa bindiler.
Birlikte giderlerken, Yahya Efendinin ahbabı, devamlı olarak Kanunînin parmağında bulunan çok kıymetli bir yüzüğe bakıyor ve bu bakış dikkati çekiyordu. Kanunî bu hâli fark edince, parmağındaki o kıymetli yüzüğü çıkarıp;
Siz galiba, bunu merak ettiniz, alıp daha yakından, bakıp inceleyiniz, dedi.
O zat yüzüğü aldı. Evirip çevirdikten sonra, denize atıverdi. Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunanlar çok hayret ettiler. Biraz sonra o kişi inmeyi arzu etti
Bir müddet gittikten sonra, o zat inmek istediğini bildirince,
Padişah kayıkçıya;
Kıyıya yanaş, dedi.
Kayık kıyıya yanaştı. O zat, ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultana uzattı. Avucunda biraz önce denize attığı yüzük vardı. Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunan herkes, yine çok hayret ettiler. Kanunî, elini uzatıp yüzüğü alınca, o zat birdenbire gözden kayboluverdi.
Kanunî, Yahya Efendiye dönüp;
Ne oluyor, bu olanlar nedir ki? Dedi.
O da;
Efendim gördüğünüz, Hızır aleyhisselâm idi, dedi.
Bunun üzerine Kanunî;
O hâlde, bunu ne için, daha önce demediniz, bizi niye tanıştırmadınız? deyince,
Yahya Efendi;
O kendini, tanıttı hükümdarım, lâkin siz tanımakta, geç kaldınız hünkârım, buyurdu.