İslam dininde çocuklar arasında kız ve erkek ayırımı yapmak, birini diğerinden üstün tutmak uygun değildir. Çünkü kız evladı da erkek evladı da insana veren Allah’tır. Kulun burada hiçbir rolü ve iradesi yoktur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Göklerin ve yerin mülk ve tasarrufu Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Kimi dilerse, ona kızlar bağışlar, kimi dilerse ona erkekler lütfeder. Yahut (çocukları) erkekler-dişiler olmak üzere çift verir. Kimi de dilerse, onu kısır bırakır. Muhakkak ki, O alimdir, her şeyi bilir. Kadirdir, her şeye gücü yeter.” (Şura, 42/49.) buyurulmaktadır. Dolayısıyla hiçbir Müslüman, çocuğunun erkek olmasıyla övülemeyeceği gibi, kız olmasıyla da yerinemez. Çünkü önemli olan, çocuğun “kız veya erkek” olması değil, “hayırlı bir evlat” olmasıdır.
Yaptığımız yeminden dönebilir miyiz?
Gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık haline getirmek doğru bir iş değildir. Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir. Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, keffaret ödenmesi gerekir. Dolayısıyla kişi bir konuda yemin ediyorsa o yemini bozabilir. Ancak yemini bozduğu için keffarat gerekir. Yeminin keffareti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azat etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peş peşe oruç tutar. Yüce Allah, “Allah sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; Yemininizin keffareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece ayetlerini açıklıyor.” buyurmaktadır (Maide 5/89). Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip keffaret vermesi gerekir.
İslam dininde ölü naaşının yakılması caiz mi?
Müslüman olan kişinin öldükten sonra yıkanıp, kefenlenerek ve namazı kılınarak gömülmesi esas olandır. Dinimizin ölçüsü budur. Hz. Peygamberimizin uygulaması da böyledir. Kişinin öldükten sonra yakılıp küllerinin denize dökülmesi İslam inancında olan bir uygulama değildir. Çünkü Müslüman kimse mükerrem bir varlıktır. Yaşarken de öldükten sonra da mekerremdir. Ona her zaman saygılı olmak dini bir gerekliliktir. Dolayısıyla bir Müslüman’ın yakılması caiz değildir. Böyle bir vasiyeti olsa dahi geride kalan akrabalarının böyle bir vasiyeti yerine getirmesi caiz olmaz.
Günün Ayeti
Kim kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona o kötülükten bir hisse vardır. Nisa, 4/85.
Günün Hadisi
İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah’ın hepsini saran umumi bir bela göndermesi yakındır. Ebu Davud, “Melahim”, 17.
Günün Sözü
İdare etmek değil, idare edilmek için eğitilen kuşaklar İslam’ın ilerlemesini sağlayamazlar. Aliya İzzetbegoviç
Günün Duası
Allah’ım çocuklarımıza huzurlu ve güzel bir dünya nasip eyle.
Bunları Biliyor Muyuz?
Nazm-I İlahi Nedir?
Allah’ın yan yana dizilen mübarek kelamı yani Kur’an-ı Kerim demektir.
Günün Nüktesi
Tesbihat ve Günah…
Bir gün Muhacirlerin fakirleri Peygamberimize gelerek şöyle dediler: “Ya Resulallah! Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar. Ancak onlar sadaka veriyor biz veremiyoruz, onlar köle azad ediyor, biz edemiyoruz.” Peygamberimiz onlara şu müjdeyi verdi: “Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz; meğerki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhanallah’, otuz üç kere ‘Elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahu ekber’ derseniz tamamı doksan dokuz eder; yüzün tamamında da ‘Lailahe illallah vahdehula şerike leh, lehü’l- mülkü velehü’l- hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa bağışlanır.” (Müslim, “Mesacid”, 146.)