2

Rahmet ve Kurtuluş ayı… Ramazan


  • Oluşturulma Tarihi : 27.05.2017 06:01
  • Güncelleme Tarihi :

Feyiz ve bereketlerle, af ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.

Ramazan ayı, kalplerin dirildiği, gönüllerin aydınlanıp coştuğu, nefislerin kırıldığı, insani vasıfların tekrar hatırlandığı manevi yaşamı dolu olan bir aydır.

Dini hayatımızda önemli bir yeri olan Ramazan ayını, diğer aylardan ayıran daha faziletli ve üstün kılan bir takım özellikler ve manevi güzellikler vardır.

Pek çok manevi sonuçlara sebep olan bu özellikler ve güzellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1- İnsanlığı, içine düştüğü karanlık ortamdan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir.

Kur’an-i hitap, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirildiğini şöyle beyan etmektedir:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.” (Bakara, 2/185)

2- Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgili kulu, insanlığın yüksek ve en mükemmel ahlak örneği, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir.

3- İdrak edilmesi halinde bin yıl nafile ibadetten hayırlı olan kadir gecesi bu mübarek ayda yer almaktadır: ”Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir, 97/2)

4- İslam’ın beş erkanından biri olan ve müminleri kötülüklerden arındırıp manevi anlamda temizleyen oruç, bu ayda tutulmaktadır.

5- Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.

Nitekim sevgili peygamberimiz bunu şöyle bildirmektedir:

“Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (Buhari, Savm,)

Tabi söz konusu bu hadis-i şerifte şu vurgulanmak istenmiştir. Ramazan ayında mümin kendisini cennete götürecek ibadetler ve iyi işler yaptığı için cennet kapıları ona açılmış, kendisini cehenneme sürükleyecek kötülüklerden uzaklaştığı için de cehennem kapıları onun için kapanmış olacaktır.

Yine bu ayda Mü’nin, nefsinin kötü arzularına ve şeytanın isteklerine uymayacağı için, şeytan zincire vurulmuş gibi olacağından artık oruçluyu aldatamayacak ve ona olumsuz bir etki yapamayacaktır.

Hz. Peygamber Ramazan ayı girerken ashabına hitap ederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:

“Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı, o ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.

Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı nafile kıldı.

O ayda bir farz işleyen diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.

O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.

O, yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır.

O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey noksanlaşmaz.

O öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden ateşinden kurtuluştur.”(Terğib ve Terhib, II, 430/13)

Evet ramazan ayı, rahmeti ve bereketi bol bir aydır. Bu ayın gelmesi ile iyilikler çoğalır, kötülükler azalır, yoksullara ve düşenlere yardım elleri uzanır, hem de yapılan hayır ve hasenatların diğer aylara nazaran kat kat sevapları ve mükafatı söz konusudur.

Ramazan ayı, hac ibadeti hariç İslam’ın beş erkanından dördünü eda ettiğimiz ve ibadetlerle süslediğimiz müstesna bir zaman dilimidir.

Ramazan ayı, her yönüyle birlik beraberlik ve kardeşlik duygularının nazariyeden fiiliyata döküldüğü ve daha da güçlenerek pekiştiği bir aydır. Resul-i Ekrem Efendimiz’in şu veciz sözü, bu mübarek ayın ulviyetini ve kutsiyetini en güzel bir şekilde ifade itmektedir:

“Ümmetim Ramazan’ın faziletini tam olarak bilseydi, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederdi.”

Kısaca belirtmek gerekirse Ramazan ayı, ibadetler, iyilikler huzur ve manevi mutluluk mevsimidir. Adının bir anlamı da günahları yakmak olan Ramazanı günahlarımızı yakacak, sevaplarımızı artıracak şekilde geçirmemiz lazım.

Soru ve cevaplar

Oruç Kimlere Farzdır?

Bir insana orucun farz olması için kendisinde üç şartın bulunması gerekir. Bu şartlarda şunlardır.

1. Müslüman olmak.

2. Akıllı olmak.

3. Buluğa ermiş olmak.

Hasta ve yolculara da oruç farzdır. Ama bunlar Ramazan’da tutmayıp daha sonra kaza edebilirler. Oruç tutarlarsa daha iyi olur. Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “Sayılı günlerde... Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha hayırlı olur. Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Bir bilseydiniz!” (Bakara, 2/184)

Orucu Bozan Şeyler nelerdir?

Oruç, imsak vaktinden akşam güneş batımına kadar, ibadet niyetiyle yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır. Allah Teala bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:

“Oruçlu günlerin gecelerinde kadınlarınızla ilişki size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah, kendinize olan güveni sarsıcı işler yapmakta olduğunuzu bildi ve tövbelerinizi kabul etti. Şimdi onlarla birleşebilirsiniz. Allah sizin için ne yazmışsa, onu arayın. Şafağın kara çizgisi ak çizgisinden sizce, tam seçilinceye kadar yiyin için. Sonra orucu akşama kadar tamamlayın. Mescitlerde itikaf halinde iken eşlerinizle birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.” (Bakara 187)

Bu ayete göre yeme, içme ve cinsel ilişki orucu bozar. Ayetin sonunda: “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, ona yaklaşmayın” buyrulduğuna göre, onlara yaklaştıran şeyleri de yapmamak, yeme, içme ve cinsel ilişki anlamına gelecek her şeyden kaçınmak gerekir.

Bu sebeple ağızdan alınan ilaçlar, burun damlası ve sigara orucu bozar. İğne yaptırmak ihtilaflı olmakla beraber ve göz damlası yeme ve içme sayılmayacağı için orucu bozmaz.

Uykuda iken gusül abdesti gerektirecek bir durumla karşılaşmak, kan vermek, göz damlası kullanmak orucu bozmaz.

Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek ise orucu bozmaz. Nitekim sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır. “Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir.”

Ramazan orucuna ne zaman ve nasıl niyet edilir?

Hanefi mezhebine göre Ramazan orucuna iftar vaktinden ertesi gün kuşluk vaktine kadar yani öğle namazına yaklaşık 5-10 dakika kalıncaya kadar niyet edilebilir. Bu müddet içerisinde içten Allah rızası için oruç tutmaya karar verilince niyet edilmiş olur. Sahura kalkmak da niyet sayılır.

Şafii mezhebine göre ise iftar vaktinden seher vaktine kadar niyet edilebilir. Bu vakte kadar niyet edilmemişse o gün oruç tutulmamış kabul edileceğinden daha sonra kaza edilmesi gerekir.

Unutarak yiyen kişiye oruçlu olduğunun hatırlatılması gerekir mi?

Unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur; “Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yediği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruçluya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir.” (Buhari, Savm, 26)

Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içen kişi, yaşlı, hasta, zayıf ve oruç tutmaya kuvvet getiremeyecek durumdaysa onu gören kişi oruçlu olduğunu hatırlatmamalı, oruç tutmaya kudret getirebilecek durumdaysa hatırlatmalıdır.

Sahura kalkmadan tutulan oruç geçerli olur mu?

Orucun geçerliliği ile ilgili doğrudan olmamakla beraber oruç tutmayı biraz daha kolaylaştırmak için Peygamber efendimizin bazı tavsiyeleri olmuştur. Bunların başında da sahur yapmak gelir ki dinimizce sahura kalkmak sünnet kabul edilmektedir. Sahura kalkmak hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış, hem de bir sünnet yerine getirilmiş seher vaktinin feyiz ve faziletlerinden yararlanılmış olur.

Bu bakımdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yemeğini mümkün olduğunca gecenin son vaktine denk getirmeye çalışmak uygun olur. Nitekim Peygamberimizin sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye eden birçok hadisi bulunmaktadır. “Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin” “Sahura kalkın çünkü sahur yemeğinde bereket vardır”“Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca kuvvet kazanın”

Buna göre sahura kalkıp oruç tutmak hem sünnettir hem de bedeni kuvvetlendirir, sevabı da arttırır. Sahura kalkmamak oruca zarar vermez. Lakin sahur sevabından mahrum kalınır.

Günün Ayeti

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”

Günün Hadisi

Oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.

Günün Duası

Allah’ım nefsimizi oruçla temizle Kur’an’la terbiye et.

Günün Sözü

Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.

İ. Mansur

Ramazan kavramları

İmsak Nedir?

Oruç niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişki gibi orucu bozan şeylerden uzak durmaktır.

Günün Nüktesi

Ey İnsanlar…

Resul-i Ekrem irat ettiği bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar, mübarek ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür (çok yaklaşmıştır). O ay içinde öyle bir gece vardır ki, (o gecede ibadet) bin aydan hayırlıdır.

O ayda Allah’u Teala oruç tutmayı farz kılmıştır. Gece ibadeti (Teravih namazı) ise sünnettir. Bu ay içinde herhangi bir hayırlı işle Allahu Teala’ya yaklaşan kimse, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.

Bu ayda bir farzı eda eden, diğer aylardaki yetmiş farzın sevabını alır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın mükafatı ise cennettir. Bu ay, yardımlaşma ve iyilik yapma ayıdır. Bu ay, müminin rızkının çoğaldığı bir aydır.

Bu ayda bir oruçluyu iftarda doyuran kimsenin günahı bağışlanır, ateşten azad olur. Doyurduğu kimsenin sevabından bir şey eksilmeksizin, kendisine oruçlunun sevabı gibi sevap yazılır” buyurdu.

Sahabe-i Kiram :

- Bizim hepimizde iftar verecek yemek bulunmaz, demeleri üzerine.

Resul-i Ekrem:

“Yemek veremeyen de bir içim su veya süt veya bir hurma ile oruçluyu iftar ettirdiğinde aynı sevabı kazanır” ve (sözlerine) devamla:

“Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu ateşten kurtuluş ayıdır. Kim ki, bu ayda eli altında bulunanları esirgerse, Allah’u Teala da onu mağfiret eder ve Cehennemden azad eder.

Bu ayda dört hasleti çoğaltın. Bunların ikisi ile Rabbinizin rızasını kazanmış olursunuz. Diğer ikisinden ise, bir vakit müstağni değilsiniz. Rabbinizin rızasını kazanacağınız iki haslet:Şehadet getirmek ve çokçok istiğfar etmektir. Hiç müstağni kalamayacağınız hasletler de: AllahuTeala’dan Cennet’i istemek ve Cehennem’den O’na sığınmaktır.

Oruçluya su veren kimseyi Allahu Teala kendi havzından içirir de Cennet’egirinceye kadar daha susamaz.” (Et-Taç, c: II; s: 52)

Ramazan Manileri

Ramazanım merhaba

Bizlere verdin sefa

Rabbimize hamdolsun

Her nefeste bin defa.

***

Deniz suyu serindir

Damla gibi derindir

Bir tek hurma da olsa

Bir mü’mini sevindir.

 

Allah’ın Sıfatları

Vücud:

Var olmak demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zatının gereğidir. Vücud sıfatının karşılığı olan yokluk Allah için düşünülemez.

İzmir Evliyaları

İmam Birgivi:

1523’te Balıkesir’de dünyaya gelen Birgivi’nin asıl adı Takıyyüddin Mehmed’dir. İlk tahsilini babasının yanında yapan Birgivi ondan Arapça, mantık ve diğer bazı ilimleri okur. Bu arada Kur’an’ı da ezberler. Daha sonra İstanbul’a giderek Mahmutpaşa Mahallesinde Küçük Şemseddin Efendi’den (öl.1551) ders alır. Ardından Haseki Medresesi’ne girer. İcazet alarak müderrislik payesini elde eder. Ardından Abdurrahman Efendi’nin yanına mülazım olup ihtisasını tamamlar. Bir süre bazı medreselerde müderrislik yapar. Kanuni döneminde hocası Abdurrahman Efendi’nin aracılığıyla Edirne kassam-ı askerisi olan Birgivi bu görevi süresince ders okutmaya devam eder.

Bu arada camilerde vaaz vermekte, halkı Kur’an ve Sünnet’e uymaya davet etmektedir. Zamanında kabirler üzerine türbe yapılması, buralarda mum yakılması, ücret karşılığında Kur’an okunması gibi bid’atlar ve ayrıca batıl itikadlarla, kadılar arasında rüşvetin yaygınlaşması, zengin çocuklarına ücretle ilmi payeler verilmesi gibi meşru olmayan uygu-lamalara karşı mücadele eder. Para vakfetmenin caiz olmadığını savunan Birgivi, bu tür vakıfların cevazına fetva veren Şeyhülislam Ebüssuud Efendi’ye ve onunla aynı görüşü paylaşan Kadı Bilalzade’ye reddiye olarak İnkazü’1-halikin, ikazü’n-naimin ve ifhamü’l-kaşırin ve es-Seyfü’s-sarim [Keskin Kılıç] adlı risaleleri yazar. Ebüssuud’un, esasen daha önceki Osmanlı uleması arasında da tartışılan, hatta İmam-ı Azam’ın öğrencilerinin de farklı görüşler ileri sürdükleri bu konuda halk arasında fitneye yol açmaması hususunda Birgivi’ye nasihatta bulunduğu ve kendi fetvasına gerekçe olarak da hayır işlerinin kesilmesi endişesini dile getirdiği rivayet edilir.

Halkın bid’atları terketmesinden ümidini kesen Birgivi İstanbul’a gidip Bayramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamani’ye intisap ederek inzivaya çekilir. Edirne’de kassam-ı askeri iken aldığı paraları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helallik alır. Ancak şeyhine tam bir teslimiyetle hizmet etmesine rağmen mantık bilgisi, tarikatteki riyazet ve vahdet-i vücud gibi karşılaştığı her meselede Mehmed Birgivi’yi Kur’an ve Sünnet’ten delil aramaya itmektedir. Bunu hisseden şeyhi tarafından zahir ilimlerle meşgul olması, insanlara iyiliği emredip kötülükten menetmesi tavsiye edilir. Müridinin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini isteyen Abdullah Karamani’nin de tavsiyesi üzerine, Sultan II. Selim’in hocası Birgili Ataullah Efendi’nin Birgi’de yaptırdığı medreseye müderris tayin edilir. İlmi ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olan Birgivi’den ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başlar. Ömrünün geri kalan kısmını Birgi’de tedris, irşad ve telif faaliyetleriyle geçirmiş olması sebebiyle de Birgivi nisbesiyle şöhret bulur.

Fıkıhta Hanefi, itikadda Matüridi olan Birgivi Mehmed Efendi’nin biyografisinden bahseden bütün kaynaklar, onun Osmanlılar döneminde yetişmiş seçkin bir alim olması yanında dini ve ahlaki şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insan olduğunu belirtir. Özellikle ahlak ve fıkha dair eserlerinde klasik görüş ve bilgileri aktarması yanında kendi dönemindeki dini, ahlaki, sosyal ve siyasi meselelere özel bir önem vermesi, bunlarla ilgili şahsi görüşlerini ve tenkitlerini cesaretle ortaya koyması onun ilmi şahsiyetinin en dikkate değer yönüdür. Eserleri çağının sosyal hayatını ve problemlerini yansıtması bakımından da büyük önem taşır.

 

Birgivi, kendisi de Bayramiyye müntesibi olmakla birlikte zamanında Sünni esaslardan sapmış ve bid’atlar ihdas etmiş olan bazı tasavvuf erbabını da eleştirmekten geri durmamış, hatta bir kısım mutasavvıfların bid’at ve aşırılıklarını ortaya koyup tenkit etmek üzere el-Kavlü’l- vasit beyne’l-ifrat ve’t-tefrit adlı bir de risale yazmış olması yüzünden tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddia isabetsizdir.

Nitekim et-Tarikatü’1- Muhammediyye’nin şarihlerinden ünlü mutasavvıf Abdülgani en-Nablusi (ö. 1731), Birgivi’nin Ehl-i sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil, tasavvuf adına bir yığın bid’at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları tenkit ettiğini belirtir. Esasen onun et- Tarikatü’l-Muhammediyye’yi telif ederken Gazzali’nin İhya ü ulumi’d-din’inden çok geniş ölçüde faydalanmış olması da Sünni tasavvufa bağlılığının açık bir delilidir.

İmam Birgivi hazretlerinin kabri İzmir – Ödemiş – Birgi kasabasında İmam Birgivi Kabristanı’nda.

 

Rahmet ve Kurtuluş ayı… Ramazan
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık