Ülkemizin son 50 yılında terör, kavga ve gözyaşı vardır. Sağ sol ile başlayan anarşik olaylar, peşinden darbeleri, darbeler daha büyük anarşik ve terör olaylarını getirdi. Netice binlerce vatan evladı mezara gitti ya da hapishanelerde çürüdü. Bu durum Türkiye’ye maddi ve manevi anlamda çok bedeller ödettirdi. Terörün maddi zararı bir yana manevi zararı hiç ölçülemez. Bir şehidimizin, bir insanımızın bir damla kanının maddiyat terazinde bir dengi, karşılığı ya da oranı yoktur. Terörün manevi zararı maddiyatla ölçülemediğine göre bunu konuşmanın, hesaba dökmenin de bir faydası ya da anlamı yoktur. Sadece şunu söyleyebiliriz ki kardeş kavgasının manevi tahribatı ve kardeşlik hukukuna zararı büyük oldu. Onu tedavi etmek ülkenin yıllarını alacaktır. Ancak hamd olsun ki bunca tahribata rağmen ülkemiz tek millet, tek bayrak ve tek vatan olarak geçmişten daha güçlü olarak dimdik ayakta. Terör ve anarşiden 85 milyon vatan evladı ve ülkenin bütün coğrafyası olumsuz etkilendi ancak doğu ve güneydoğu bölgelerimiz çok daha kötü etkilenmiştir. Terörden dolayı bu bölgelere yatırım ve istihdam yıllarca gelmedi. Gelmediği gibi insanların batıya göç etmesine sebep oldu. Batıya yapılan bu göç buralarda gettolaşmalara sebep olmuştur. Kırsalda boşalan yerleşim birimlerindeki milyonlarca hektar mera ve tarım arazisi atıl olarak kendi haline terk edildi. Hayvancılık da aynı şekilde olumsuz etkilendi. Bu durum ülkede et ve et mamullerinin fiyatlarının astronomik olarak artışını tetiklemiştir. Terörün, Doğu ve Güneydoğu’ya hatta ülkeye vurduğu en önemli sektörlerden birisi de turizm olmuştur.
Terörün bir de uluslararası arenada ülkemize verdiği zarar ve kötü imaj da söz konusudur. Hatta terörün ümmeti İslam’a verdiği tahribat ve zararı söz konusudur. Zira Türkiye, Osmanlı, Selçuklu… Bu coğrafyada bin yıldır ümmeti İslam’a bayraktarlık ve liderlik yapmaktadır. Son 50 yıldır ayağına terör prangası vurularak Türkiye durdurulmuş, ümmet-i İslam güçsüz ve sahipsiz bırakılmıştır. Oysa Türkiye güçlü oldukça İslam dünyası güçlü olur. Bundan dolayıdır ki birileri bu coğrafyayı hep karıştırmış ve kardeşi kardeşe kırdırmıştır. Bunu yapanlar “müminler kardeştir” ayetini vatan evlatlarına unutturmuş, yerine ırkçılığı ve bölücülüğü empoze etmiştir. Ve yarım asır sonra ülkemiz barışa ve huzura hızlı adımlarla ilerlemektedir. Bu adımların atılmasında tabiî ki başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ülkeyi yönetenlerin cesur adımları ve kararlılıkları vesile olmuştur. Atılan bu adımlar, ülkenin bütün evlatlarını ve bölgelerini heyecanlandırmakta ve mutlu etmektedir. Zira silahların sesi susacak, anarşik ve terör olayları duracak. Yani “sulh güzel meyvelerini verecektir” inşallah. Kur’an-i ifade ile, “sulhta hayır vardır, sulh hayırdır.” (Nisâ, 4/128) yani barışta hayır vardır. İslam da sulhu esas alır. Yarım asırdır bu coğrafyanın ya da bu ülkenin insanı, sağ – sol, Alevî -Sünnî, Türk-Kürt gibi suni ayırımlara itilmiş. Bunun da ülkeye maddi ve manevi zararı çok ağır oldu. Onun için gelinen süreçte her kesimin ve herkesin ülkenin ve ülke insanının hatta ümmet-i İslam’ın geleceği için elini taşın altına koyması gerekir. Artık ülkenin dağlarında silah sesleri değil, kuzuların sesleri duyulması, kin ve nefret türkülerinin yerine aşk ve kardeşlik türkülerinin söylenmesi için herkesin üstüne düşen vazifeyi yerine getirmesi gerekir. Taraflar da kazandım kaybettim anlayışından ziyade kardeş kavgasını sonlandırma anlayışında olmalı. Dolayısıyla her kesimin ve herkesin huzurun temini adına yapılması gerekeni yapması gerekir. Ancak tabiî ki milli sınır ve toprak bütünlüğünden taviz vermeden tek millet, tek bayrak ve tek vatan anlayışı ve anlaşması ile kucaklaşma olmalıdır.
Ülkemizin ve milletimizin özlediği huzur ve barışın dağlarımıza, ovalarımıza, şehirlerimize ve de ülkemize en yakın zamanda gelmesi dileği ve duası ile…
Sulhta Hayır Vardır…