Sayfa Yükleniyor...
Uzman doktorların, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta ramazanda oruç tutmayabilir. Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir. Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse, fidyelerini vermiş bile olsalar tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış sayılır. Buna göre uzman bir doktor tıbbi bir rahatsızlığı olan bir kimseye sağlığın oruç tutmaya elverişli değildir. Oruç tutamazsın diyorsa o kimse orucunu tutmaz bunun yerine fidyesini verir. İlerde iyileşirse orucunu kaza eder. İyileşmezse fidyesini ödediğinden her hangi bir iş yapması gerekmez. Dinen de caizdir.
Kişinin evde tek başına kıldığı teravih namazı geçerli olur mu?
Camii ve mescidlerde teravih namazı cemaatle kılındığı halde bir özrü olmaksızın cemaati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, günah işlemiş olmaz. Ama cemaat sevabından ve faziletinden mahrum kalır. Aynı şekilde bir kimse evinde cemaatle teravih namazını kılsa cemaat sevabını alır ama mesciddeki sevaba erişemez. Çünkü mescitlerin fazileti fazladır. Ayrıca bu namaza gitmek için de yürümek bir sevaptır.
Kimler zekat vermekle mükelleftir?
Zekatın farziyetinin temelinde her ibadette olduğu gibi iman şartı vardır. Yani zekatı verecek kimsenin Müslüman olması şartı vardır. İmandan sonraki şart kişinin hür, akıllı, tabi ihtiyaçlarından fazla artıcı vasıftaki mala tam bir mülikiyetle sahip olup ve bu mülkiyetinin üzerinden bir sene geçmesi halinde kendisine zekat farz olur. Zekat bir ibadet olduğundan İslam topraklarında yaşayan gayr-i müslim (zımmiler) vatandaşların yükümlü olması hiç gündeme gelmemiştir. Çünkü kişinin bir ibadetten sorumlu olması için İslam inancına göre öncelikle iman etmesi lazım. Akıllı ve baliğ olma şartları da fıkıhçılar arasında tartışma olmuştur. Bu kimselerin zekat vermeleri gerekir diyen olduğu gibi vermelerine gerek yoktur diyenlerde olmuştur.
Teravihi cemaatle kılan bir kimse namazda hata yaptığında sehiv secdesi yapması gerekir mi?
Cemaatle kılınan namazda cemaatin yaptığı hatadan dolayı sehiv secdesi gerekmez. Sehiv secdesi cemaatle kılınan namazda imamın hatasından dolayı yapılır. Dolayısıyla cemaatten birinin imama uyarak kıldığı namazda; kendi yaptığı hatadan dolayı ne kendisi ne de İmam için sehiv secdesi gerekmez.
Bir tüccarın satmak gayesiyle aldığı gayr-ı menkule zekat düşer mi?
Bir tüccar alış veriş yaparak kazanç elde edip dükkan ve bina gibi şeyler satın alırsa, şayet satmak üzere satın almışsa tabiatıyla ticaret eşyası olduğundan yıl sonunda yanında mevcut bulunan bütün ticaret malıyla birlikte hesaplayarak zekatını verecektir. Yoksa ticaret için değil, satın aldığı şeylerde oturmak veya kiraya vermek üzere satın almış ise artık ticaret malı sayılmadığından zekata tabi değildir. Ancak onlardan elde edilen kazanç nisaba bağlı olursa ve yanında bir yıl kalırsa zekatını verecektir.
Namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul edilir mi?
İslam inancında her ibadet kendi başına değerlendirilir. Yani her ibadetin sevabı ya da ihmali halinde günahı ayrı değerlendirilir. Dolayısıyla oruç tutanın sevabı namaz kılmayanın günahı olur. Yani namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul olmaz diye bir şey söylenemez Namaz kılmayan bir kişi orucun kurallarına uyduğu müddetçe oruçları geçerli olup oruç mükellefiyetini yerine getirmiş olur ve oruç sevabını da hak eder. Bununla birlikte oruçlu olarak kılınan namazların sevabı da çok büyüktür. Ancak mümine yakışan ve kendisine yüklenen görev ve sorumluluğun bir gereği olarak her iki ibadeti de eda etmesidir.
Günün Ayeti
Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine daha iyisini verir. Sebe, 34/39.
Günün Hadisi
“Kim bir Müslüman kardeşine iftar vakti yemek yedirirse, onun sevabı kadar da kendisine sevap yazılır. Yemek yedirdiği kimselerin sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizi, “Savm”, 82.)
Günün Duası
Allah’ım kıldığımız namazları, tuttuğumuz oruçları, verdiğimiz sadakaları, yaptığımız dua ve tövbeleri kabul et ve bizlere ahirette şefaatçi kıl.
Günün Sözü
Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Hz. Mevlana
Ramazan Kavramları
İsar nedir?
Kendisinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendi nefsine tercih etme duygusudur. Yani bir kimsenin, kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendine tercih etmesi, başkasını kendinden daha çok düşünmesi demektir.
Günün Nüktesi
Mirasçının Malı
Efendimiz Sordu: “Hanginiz mirasçısının malını kendi malından çok sever?” Sahabeler, “Ey Allah’ın Elçisi! Hepimiz kendi malımızı daha çok severiz” dediler. Resul-i Ekrem şöyle buyurdu: “Hayır. Mirasçısının malını kendi malından daha çok sevmeyen kimse yoktur. İnsanın kendi malı, ahirete gönderdiğidir; göndermedikleri ise mirasçıların malıdır.”
Kur’an’da ismi geçen Peygamberler
Hz. Süleyman
Kur’an’da adı 17 defa geçmektedir. Hz. Davut’un oğludur. Babasının ölümünden sonra onu yerine hükümdar olmuştur. Bütün canlılarla konuşabilme yeteneğine sahipti. Allah bütün canlıları emrine vermiştir.
Hz. Peygamberin Sahabeleri
Bilal-i Habeşi…
Miladi 581 yılında Habeş asıllı bir köle olarak dünyaya geldi. Mekke’de Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biri olduğu için Ümeyye b. Halef öğle vakitlerinde onu kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsü üzerine koydurur, sonra da İslamiyet’ten vazgeçerek Lat ve Uzza’ya tapmaya zorlardı. Fakat o her defasında, “Rabbim Allah’tır; O birdir” diyerek bu dayanılmaz işkenceye imanıyla göğüs gererdi. Hz. Peygamber onun bu şekilde işkence görmesine son derecede üzülürdü. Hz. Ebu Bekir, Bilal’i Ümeyye b. Halef’in elinden kurtardı ve azat etti. Hz. Peygamber’in ilk müezzini oldu. Bilal-i Habeşi hicretin 1. yılında Hz. Peygamber’in öğrettiği ezanı onun emriyle ilk defa okumakla meşhur oldu ve hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber’in müezzinliğini yaptı. Sabah ezanını çok erken okuyan Bilal’in bu ezana, “es-salatü hayrün mine’n-nevm” (namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini eklemesi Hz. Peygamber’i memnun etti ve bunu her sabah ezanında tekrarlamasına izin verdi. Bilal başta Bedir olmak üzere Hz. Peygamber’in bütün gazvelerine katıldı. Mekke’nin fethedildiği gün Hz. Peygamber ile Kabe’nin içine girdi ve Resulullah’ın emri üzerine Kabe’nin damına çıkarak fetih ezanını okudu. Bilal-i Habeşi hayatı boyunca Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmadı, Veda haccında da bulundu. Yaygın olan rivayetlere göre Bilal-i Habeşi Hz. Peygamber’in vefatından sonra ezan okumamıştır. Bilal-i Habeşi altmış küsur yaşında 641 yılında Dımışk’ta vefat etti. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, VI, 152-153.)
Kutsal Mekanlar
Hicr-i İsmail
Hicr-i İsmail, Kabe-i Muazzama’nın kuzey cephesinde bulunan bir sahanın ismidir. İbrahim ‘in oğlu İsmail burada yetiştirilip himaye edildiği için de bu isim verilmiştir. Hicr-i İsmail, 131 cm. yüksekliğinde ve yarım daire biçiminde bir duvarla çevrilidir. Bu duvarla Kabe-i Muazzama arasında kalan sahaya Hicr-i İsmail denilir. Hicr-i İsmail’in en az üç metresinin Kabe’den olduğu kesinlik kazandığına ve bu kısım Kabe duvarının bitişiği olduğuna göre, bu kısımda namaz kılan kimse Kabe’nin içinde namaz kılmış gibi olur. Nitekim Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai’nin rivayet ettikleri bir hadiste Aişe, “Ben Kabe’nin içine girip orada namaz kılmayı çok arzuluyordum. Bunun üzerine Rasulüllah elimden tutup beni Hicr-i İsmail’e koydu ve: “Kabe’ye girmek istediğin zaman Hicr-i İsmail’de namaz kıl. Çünkü Hicr-i İsmail, Kabe’den bir parçadır” buyurdu.