Sayfa Yükleniyor...
CAATSA yaptırımları, ABD Kongresi tarafından, 2017 yılında ABD’nin Hasımlarıyla Mücadele Etme Yasası olarak açıklanan, geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye uygulanacağını öğrendiğimiz bir dizi yaptırım maddesidir.
12 maddeden oluşan bu yaptırımlardan beşi Amerikan Başkanı tarafından seçilip uygulanıyor. Yaptırımlar, sadece yaptırıma konu olan gerekçenin ortadan kaldırılmasıyla birlikte başkan tarafından iptal edilebiliyor. Şimdiye kadar Rusya, İran, Çin ve Kuzey Kore’ye uygulanan bu yaptırımlar ilk defa bir NATO ülkesine uygulanmaya başladı.
Türkiye uzun yıllar ABD’den talep edip alamadığı Patriot hava savunma sistemini, s-400 hava savunma sistemi ile ikame etmeye karar verip ilk siparişi verince, ABD ile ilişkiler gerilmeye başladı. Türkiye’nin, Obama döneminden bu yana, Patriot hava savunma sistemi taleplerinin olduğunu ancak bu talebin kabul görmemesi gerekçesi ile s-400 hava savunma sisteminin alınmasına karar verildiğini, eğer verilecekse Patriot hava savunma sistemini de satın almak istediklerini devletin en üst düzey yetkilileri tarafından açıklandı. Türkiye’nin Rusya’dan talep ettiği s-400 hava savunma sisteminin Türkiye’ye teslimiyle şiddetlenen Türkiye ABD ilişkileri Türkiye’nin hava savunma sisteminin aktifleştirilip test edilmesiyle, ileri bir boyuta taşındı. Bu boyut ilk defa bir NATO ülkesine cılız da olsa bir yaptırımın uygulanmasıydı.
Türkiye, Ortadoğu da etrafı ateş çemberiyle sarılı, jeopolitik riskleri yüksek olan bir ülke. Suriye de Irak da Libya da Doğu Akdeniz de, fiili olmasa da Karabağ da politikalar yürüten, eskiden olduğu gibi içine kapanık değil, tam tersine müdahaleci, hak arayan, hak dağıtan şahin tavırlı bir ülke haline geldi. Ortadoğu başta olmak üzere Dünya da ağırlığını her geçen gün artıran bir ülkenin hava savunma sistemine ihtiyaç duyması anlaşılır bir gerekçe. Anlaşılır olmayansa hem kendi hava savunma sistemini satmayıp, hem de başka bir ülkeden ikamesinin sağlanmasının istenmemesi. Sınırımızın hemen öteki yanındaki terör örgütüne, üstelik Türkiye’yi kendisine düşman olarak gören bir terör topluluğuna milyarlarca dolarlık silah yardımı yapıp hava savunma sistemi satmayan bir ülkenin ne niyette olduğunu kestirmek çok güç olmamalı.
Türkiye’ye uygulanacak olan yaptırımlar sembolik diyebileceğimiz etkisi olmayan birkaç kısıtlamadan ibaret. Ancak muhalefeti güçlendirip Türkiye de iktidarı devirmeliyiz diyen ABD’nin yeni başkanı geldiğinde bu yaptırımların ağırlığı artar mı öngörmek pek mümkün görünmüyor.
Görünen bir şey var onu söyleyip yazıyı sonlandıralım.
1964 de, Kıbrıs’a Türkiye’nin müdahalesi söz konusu olduğunda, İsmet İnönü’ye gönderilen bir mektup var. O mektupta Türkiye’nin ABD silahlarıyla Kıbrıs’a giremeyeceği yazıyordu. İsmet İnönü o zaman şu meşhur cevabı verdi; ‘Yeni bir dünya kurulur Türkiye kurulan yeni Dünya da yerini alır’ dedi. Dedi ama Kıbrıs’a müdahale etmek kendisine nasip olmadı (Kıbrıs Barış Harekatı 1974). Kısmen de olsa Johnson’un mektubu işe yaradı. Bugün geldiğimiz noktada ise ne 1960’ların ne de IMF ile boğuşan 90’lı yılların Türkiye’si var. Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güçlü, hiç olmadığı kadar donanımlı bir Türkiye var. Kendi ülkesindeki terör sorununu çözmüş, iç güvenliğini tam anlamıyla sağlamış, başka ülkelere iç güvenlik konusunda yardımcı olan bir Türkiye var. Kimsenin sömürgesi olmayan bir Türkiye var.
Bu problemlerin temelinde dünyadaki adalet düzeninin kaybolması yatıyor. Terör örgütüne silah ver, hesap soranın olmasın, başka bir ülkenin yeraltı kaynağını sahiplen hesap soranın olmasın, yabancı bir ülkede istediğin gibi asker konuşlandır hesap soranın olmasın.
Haklı olan güçlü olmazsa, güçlü olan haklı görünür.