Sayfa Yükleniyor...
Türkiye uzun yıllardır içinde bulunduğu faiz, enflasyon, kur üçgeninden çıkmanın yollarını ararken ben de bu hafta teorik bilgiler yerine pratik bir konu üzerinden haftalık yazımın konusunu belirledim.
Merkez Bankası’nın ağustos ayı toplantı sonucu, 5. defa üst üste faiz oranlarında değişikliğe gitmemesi ile Türkiye de 1 haftalık vadeli repo faiz oranı %50 ile sabit bırakıldı. Bu beklenen bir karardı. Türkiye sıkı para politikasına mecbur bırakıldı. Düşük faiz oranlarıyla talep canlanmasını dibine kadar kullanan, cebini dolduran belli başlı piyasa oyuncuları, yine fiyat artışlarında kontrolün kaybedileceği günleri özlemle bekleyip baskı yapıyorlar. ‘’Faizleri indirin sinek avlıyoruz.’’ ‘’Faizleri düşürün batıyoruz’’ vb. söylemlerle zor durumda olduklarını her fırsatta belirtiyorlar.
Müşterisinin yüzüne bakmayan galericiler, kiracısının evine baltayla saldıran ev sahipleri, 40 bin TL’ye aldığı arabayı 400 bin TL’den ilana koyan araç sahipleri. Bin liraya satılan 1 kilo baklava, 1 kilo kıymayı pişirip 3 bin TL’ye satan esnaflar, düşük faiz yüksek enflasyon döneminin balını kaymağını dibine kadar sıyırdılar.
Faiz, enflasyon kur üçgeninden daha büyük bir problem var.
AHLAK!
Bu topraklarda ahlak ne zamandan beri bu kadar erozyona uğradı bilmiyorum ancak son dönemde toplumca iyiden iyiye hissetmeye başladık.
Seyit Onbaşı’yı hepimiz biliriz. 276 kiloluk top mermisini taşıyıp İngiliz zırhlısına nişanladığı olayı bilmeyenimiz yoktur. Ben bilmediğiniz kısmı anlatayım. Seyit Onbaşı savaş sonlanınca ormancılık yapmaya başlar. Ağaç keser geçimini sağlar. Yokluk dönemi, sorarlar Seyit Onbaşı’ya bir isteğin var mı diye. Kahraman sonuçta. Ekmek ister. Günlük payına düşen ekmekten biraz fazlasını. Verirler ama bu sefer de boğazından geçmez. Ekmeği götürüp iade eder. Nereden nereye. Ne oldu nasıl oldu da böyle oldu. Seyit Onbaşım bu topraklarda para verip yediğimiz porsiyonları görse ne düşünür acaba? Geçtiğimiz günlerde İsviçre’ye giden bir gezginin market videosunu izledim. Aynı ürün bizim ülkemizde hemen hemen aynı fiyata satılıyordu. İsviçre’de asgari ücret yaklaşık 146 bin TL, Türkiye de 17 bin TL. Peki bu nasıl oldu? Bunu da enflasyon mu yaptı? Hayır. Bunu bu ülkenin esnafları, sanayicileri, kobileri yaptı. Öngörülemez şekilde fiyat artışları ile bu ülkeyi gelir seviyesine göre dünyanın en pahalı ülkelerinden biri yaptılar. Merkez Bankası da Ortodoks para politikalarından uzaklaşarak bu duruma katkı sağladı.
Olan en çok kime mi oldu? Hiçbir şeyi olmayanlara. Evi olanın evi 10 kat primlendi, arabası olanın arabası on kat primlendi. Hiçbir şeyi olmayanın ise primlense primlense borçları primlenmiştir. Hani kurbağayı ılık suya koyup yavaş yavaş pişirip haşlarlarmış ya. Kaymak tabaka hariç hepimiz kendimizi ılık su deneyinin kahramanı gibi hissediyoruz.