2

Gelişmekte Olan Bir Ülke Olmanın Bedeli Ödemekle Bitmiyor


  • Oluşturulma Tarihi : 28.11.2020 08:41
  • Güncelleme Tarihi :

Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu, 19 Kasım 2020 tarihindeki olağan toplantısında beklenildiği üzere faizlerde 475 puanlık bir artışa gitti. Yapılan açıklamada bir takım reformlar yapılarak serbest piyasada fiyat istikrarının sağlanması adına gerekli adımların atılacağına dair söylemlerde bulunuldu.

Döviz ve altın fiyatlarında ciddi geri çekilmeler oldu olmasına ama şimdi de yeni bir sorunla karşı karşıyayız; yüksek faiz.

Faizlerin yüksek olması bir ülkedeki risk iştahını azaltan en temel etkenlerden birisidir. Yüksek faizin olduğu bir ekonomide yatırımlar azalır, satın almalar yavaşlar, şirketler ve hane halkı ellerindeki likiditeyi, herhangi bir risk olmadan yüksek getiri ile bankalara kiralarlar. Bunun sonucunda hane halkı açısından mal ve hizmetlere, işletmeler, girişimciler açısından da yatırımlara olan talep azalır. Bu da enflasyon artışında bir azalmaya neden olur. Enflasyon artışındaki azalma ve döviz kurlarının baskılanmasının bedeli ise artan işsizlikle ödenir.

Yüksek faizin olduğu bir ekonomide işsiz sayısının artması beklenir. Böyle bir ekonomik konjonktürde paradan para kazanan insanların sayısı artar. Yatırımlar durur. Paraya ulaşmanın bedeli yükselir. Mart ayından bu yana anormal şekilde yükselen döviz kurları ve altın fiyatlarının, baskılanmasının kısa vadede faiz artışı dışında bir çözümü yoktu. Ancak gelişmekte olan bir ülkedeki döviz kurlarının, stabilizasyonun sağlanması koşuluyla değerli tutulmasını destekleyenlerdenim. Bunun sebebi ise ithal edilecek ürünlerin ülke içerisinde üretilmesinin bu şekilde sağlanabileceği görüşündeyim. Ayrıca paramızın ucuzlaması ihraç edilecek ürün miktarlarında artırıcı bir rol oynayacaktır. Bu da cari açığı azaltacak önemli bir etkendir.

Ülkemizi refaha ve kalkınmaya yüksek faizle götüremeyiz bu bir gerçek. Hatta gerçek fakirleşme, döviz kurlarındaki artışla değil faizlerdeki yükselme ile meydana gelir. Bundan iki yıl önce gerçekleşen senaryonun aynısını yeniden izlemeye başladık. 2018 de önce kur yükseldi, sonra faizler arttı daha sonra faiz yüksek devam ederken kur yaklaşık %30 civarı düştü, faizler düşürülmeye başlanınca yeniden kur yükseldi. Bir örnekle daha anlaşılır hale getirelim. 2018 Ağustosta 1 dolar 7 lira civarındayken 1 milyon doları ülkemize getiren bir yatırımcı, parasıyla 7 liradan TL’ye geçip % 24 (piyasada %30 oranına kadar yükseldiğini iyi biliyorum.) faiz ile 1 yıl vadeli mevduat hesabına yatırıp, 1 yıl sonra parasını %24 artırıp, 7 liradan sattığı doları 5.5 liradan yeniden aldı. Hesabını yaptığımız da 1 milyon dolar ile girdiği Türkiye pazarında hiç bir risk almadan parasını 1.5 milyon doların üzerine çıkardı. Sadece 1 yıl içerisinde herhangi bir risk almadan, enflasyonu %2’nin altında olan bir para biriminde, %50 getiri vadeden başka bir ekonomi biliyor musunuz?

Faiz bir ülkeyi fakirleştiren en önemli sonuçtur. Bu sonuca katlanmak zorunda kalındı. İçinde bulunduğumuz bu öngörülemez kriz(pandemi) sürecinde, ülkelerin merkez bankaları aracılığı ile genişleyici politika izlediği, para basıp piyasaya dağıttığı bu günlerde, sıkılaştırıcı para politikası izleyip kuru baskılamaya çalışıp enflasyonu düşürmeye çalışmamız gerçekten çok üzücü ve yönetmesi zor bir durum. Gelişmekte olan bir ülke olmanın bedeli ödemekle bitmiyor.

Gelişmekte Olan Bir Ülke Olmanın Bedeli Ödemekle Bitmiyor
Düzgün Yalçınkaya
Yazarımız Kim ?

Düzgün Yalçınkaya