Selamlar sevgili İLKSES okurları, bilindiği üzere TLde son zamanlarda önemli değer kayıpları söz konusu. Bu hafta Türkiye gibi gelişmekte olan, ciddi borç stoğu bulunan, geçmişinde 19 defa IMF ile stand-by anlaşması imzalayan ve son günlerde tekrar ismini sıkça duymaya başladığım, hepimizin antipati ile yaklaştığı IMFyi yakından incelediğim bir yazı kaleme aldım.
IMF 1944 yılında Amerikada Bretton Woods kasabasında, 2. Dünya Savaşının sonuna doğru Dünya Bankası ile birlikte kurulan ekonomik bir topluluktur. Amacı kapitalist dünyanın içine girdiği krizlerden kendi içerisinde oluşturulan bir fon aracılığı ile çıkma düşüncesine dayanmaktadır.
Türkiyenin ise IMF ile bağı 1 Ocak 1961 tarihine dayanıyor. O günden bugüne tam 19 stand-by anlaşması imzalanıyor IMF ile. IMF borç vereceği ülkelere belirli koşullar öne sürerek koşulların yerine getirilip getirilmediğini kontrol ediyor.
Borç verilen ülkelere dayatılan bazı koşullardan bahsetmemiz gerekirse; borç verdiği ülkelere devalüasyon yapma, dış borç erteleme, yeni dış kredilerin alınması, para ve maliye politikalarında kısıtlama, dış ticaretin ve KİTlerin serbestleştirilmesi koşullarını sağlatıyor. Tam bir iyilik meleği, tabii kuran ülkeler için. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için ise karşılaşmak istenilmeyen bir tanıdık. Sözde yapıcı politikaları ile, katma değeri olmayan ürünlerin ihracatına ağırlık verdirtip, ham maddeyi gelişmiş ülkelerde işleyerek, pastadan aslan payını yine kendi gelişmiş ülkelerine yediren kapitalist bir topluluk.
Koşulları biraz açıklamamız gerekirse devalüasyon yaptırtarak yani paraya değer kaybettirerek bağlı bulunduğu para birimini (usd) güçlendiriyor. Dış borcu erteleterek borç verdiği ülkenin daha uzun süre borçlu kalmasına ve edineceği faiz gelirlerini artırıyor. Yeni dış kredilerle ülkenin borç miktarını artırarak bağımlı hale gelmesini sağlıyor. Para ve maliye politikalarında kısıtlama getirerek vergilerden elde edilecek ve gelir miktarını kontrol altında tutuyor. KİTleri özelleştirip, gümrük vergilerini hafifleterek iç pazarda çok uluslu şirketlerin ağırlığını artırıyor. Böylece bağımlı bir ekonomi ve çok uluslu şirketler aracılığı ile üretilen ürünlerin tüketildiği bir pazar meydana geliyor.
Ülkemizde 453 milyar dolar civarında bulunan net dış borç stoğu, doların ve euro vb para birimlerinin, bir gün gibi kısa bir sürede yüzde 5 gibi önemli bir oranda değer kazanabilmesi, 2017 yılında verdiğimiz yaklaşık 47 milyar dolarlık cari açık bana IMF ile ilgili bu uyarıcı yazıyı yazmama neden oldu.
Bilgiyle kalın.