Sayfa Yükleniyor...
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, Merkez Bankası Başkanlığına yeni atanan Murat Uysal başkanlığında ilk toplantısını yaptı. Toplantıdan beklendiği üzere faiz oranlarının düşürülmesi kararı çıktı.
Para Politikası Kurulu, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 24’ten yüzde 19,75’e indirilmesine karar verdi. Karara gerekçe olarak enflasyon oranlarındaki iyileşme ve bir süredir sıkılaştırma politikası izleyen gelişmiş ülke ekonomilerinin genişleme politikasına geçeceği algısının giderek artmasını gösterdi.
Öncelikle bu kararın ülkemize faydalı olmasını umuyorum ancak,
Faizlerin yüzde 24 olduğu bir ekonomide, toplam mevduatların neredeyse yarısı döviz cinsi olarak ikame edilirken, yüzde 4.25’lik faiz indirimi ile birlikte TL mevduatlarında azalış yönünde, döviz cinsi mevduatlarda ise artış yönlü bir hareketlenme bekliyorum. Türkiye’de kırılması gereken algı, dövizin her zaman kazandıracağı algısıdır. Bu algının kırılması için elbette dövizin her zaman kazandırmaması gerekiyor. Maalesef uzun vadede hep kazandırmıştır.
İktisadın önemli aktörlerinden John Maynard Keynes’e göre, insanlar tasarruflarını en iyi nasıl değerlendirebilecekleri beklentisine göre pozisyon alırlar. Buna spekülatif talep denir ve faiz oranlarından etkilenir. Kişiler faiz, enflasyon, kur sarmalı içerisinde kendi yarınları için en yararlı buldukları pozisyonu alırlar.
İnsanlarımız o kadar kısa süre aralarla ekonomik krizler görmüşler ki herkes potansiyel ekonomist. İşte o potansiyel ekonomistler diyorlar ki; ‘’Enflasyon oranı inandırıcı değil. O yüzden paramı döviz cinsi mevduat hesaplarında değerlendiriyorum. Riskin bu kadar yüksek olduğu bir ortam da talebimi de kısıp bekleyeceğim. ‘’
Talebin düşük olmasının tek nedeni yüksek faiz değil!
Türkiye’de bir süredir nihai mallara olan talebin düşük olması, düşük olan talebe karşın enflasyonun yüksek olması, yüksek olan enflasyona karşın reel satın alma gücünün düşük olması, maliyet enflasyonu görüldüğü sonucunu ortaya çıkarıyor. Maliyet enflasyonu ile sadece faizleri indirerek mücadele edilemez. Üretim yaparak mücadele edilir, katma değer yaratılarak mücadele edilir. İhracat yapılarak, yurt dışından satın aldığımız ürünleri ülke içerisinde üreterek mücadele edilir. Biz hangisini yapıyoruz? Faizleri düşürüyoruz! Düşürelim, düşürelim düşürmesine de alt yapı müsait mi?
Bir ülke de gelecek vizyonu başka bir ülke vatandaşlığı olan çocuklar varsa, yine o ülke de üniversite mezunlarının neredeyse tamamı memur olmaya çalışıyorlarsa, üniversiteyi iyi derecelerle bitiren, yabancı dil bilen, bunlara rağmen kendi topraklarında istihdam imkanı bulamayan ve yurt dışına mavi yaka çalışan olarak gitmeye çalışanlar varsa, alt yapı müsait olur mu?
Yüksek faiz, yatırımın en önemli düşmanıdır. Yatırımların artması için faiz oranının indirilmesi gerekir elbette. Faizlerin indirilmesinin eleştirilmesinin en önemli sebebi enflasyon oranının inandırıcı olmamasıdır. Ayrıca insanlar iyileşmeyi cüzdanlarında göremedikten sonra enflasyon yüzde 10’un altına inse ne olur? Faize açıktan antipati ile yaklaşan bir yazar olarak, Merkez Bankasının başında olsam faizleri düşürmezdim. Önce uygun altyapı için mücadele ederdim. Keşke faiz olmasa, keşke keşkeler olmasa.
Bilgiyle kalın.
İyi haftalar.