2

Keynes ve Merkez Bankası


  • Oluşturulma Tarihi : 22.02.2020 06:57
  • Güncelleme Tarihi :

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu (PPK) 19 Şubat 2020 tarihinde yaptığı olağan aylık toplantı sonucu beklentilere paralel 1 haftalık vadeli repo faiz oranını 50 baz puan düşürerek yüzde 11.25’den, yüzde 10.75 seviyesine indirdi. Kurul yaptığı açıklamada iktisadi verilerde toparlanma sinyalleri alındığı, küresel enflasyonun hedeflenen seviyelerin altında olduğu ve bu nedenle de gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikalarını genişleyici yönde sürdürecekleri beklentisinin güçlendiğini, enflasyon başta olmak üzere makroekonomik göstergelerdeki iyileşme ve ülke risk primindeki düşüşü desteklediğini, enflasyondaki seyrin yılsonu tahmini ile büyük ölçüde uyumlu olacağını öngörmüş ve faizlerde 50 baz puanlık indirime gidildiğini belirtmiştir.
Ülkemizin içinde bulunduğu jeopolitik riskler, artan işsizlik, talepteki durgunluğa rağmen, Merkez Bankasının faizi yüzde 24 gibi yüksek bir seviyeden yüzde10’lar seviyesine, 6 ay gibi bir süre de getirmesi gerçekten bir başarı. Bu arada içeride bu durumlar yaşanırken, dolarizasyonun yüksek olduğu ülkemiz için ABD verileri de bir hayli önemliyken, ABD ‘den gelen güçlü iktisadi verilere rağmen faizlerdeki bu indirimler, indirimlere rağmen kurlardaki stabilizasyonun sağlanmış olması takdir edilesi bir durum olarak görmekteyim. 
Gördüğüm kadarıyla, yapılmaya çalışılan, piyasalarda bir süredir istenilen seviyenin altında olan talebi canlandırmak. Ancak talep ve enflasyon birbirine paralel iki kardeş gibidirler. Biri artarken diğeri de artar. Biri düşerse diğeri de düşer. Türkiye’de bir süredir talep düşerken enflasyon yükseldi ancak bunun sebebi maliyet enflasyonuydu.  Yani işler ülkemizde hala biraz karışık.
 Aklıma 1929 Büyük Buhran’dan sonra, önerdiği ekonomi politikalarıyla ABD’yi içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkaran John Mark Keynes geldi. “Keynes’e göre durgun bir ekonomide devlet para arzını artırarak faizleri indirerek yatırım harcamalarını teşvik edebilir. Bu politika, yatırımları artırmakta etkili olmazsa, devlet kendi harcamaları ile milli geliri artırabilir. Özetle, devlet para politikası ile veya maliye politikası ile harcamaları artırarak millî geliri artırmayı ve yüksek işsizlik oranını azaltmayı başarabilir.’’
Keynes’e göre durgun bir ekonomi de faizi düşürüp para arzı artırılarak yatırım harcamaları teşvik edilmeli. Bu politikalar etkili olmazsa Devlet piyasada nihai bir tüketici gibi harcama yapar. Böylece piyasada talebi canlandırarak yüksek işsizlik ve durağanlığın önüne geçer. Sanki bir süredir Türkiye Keynesyen politikalarla ekonomiyi yönlendirmeye başladı. 
Bir ülke ekonomisinde enflasyon oranının altında faiz oranlarının belirlenmesi, piyasadaki nihai tüketicilerin tasarruf değil harcama yapmalarını teşvik etme amaçlıdır. Rasyoneldir. Ancak Türkiye gibi işsizliğin enflasyona paralel arttığı bir ekonomide yani stagflasyonun görüldüğü bir ekonomide faiz oranlarını enflasyon oranlarının altında tutmak tüketicilerdeki dövize yönelişi hızlandıracak bir etki yaratabilir. Bunun da enflasyonist sonuçları olabilir. Merkez Bankasının faiz indirimleri ile yıl sonunda ki yüzde 8.2’lik enflasyon tahminine ulaşması biraz zor gibi duruyor.


 
 

Keynes ve Merkez Bankası
Düzgün Yalçınkaya
Yazarımız Kim ?

Düzgün Yalçınkaya