Barış dediğimizde çoğu zaman aklımıza yalnızca savaşın olmaması geliyor. Aslında gerçek bu tanımın çok ötesinde bir sorumluluk ve farkındalık gerektiriyor.
21 Eylül, Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Barış Günü olarak ilan edilmiş. Aslında bugün, sadece devletler arasındaki çatışmalara, savaşlara değil, toplumun huzurlu ve anlayışlı olmasına da dikkat çekiyor. Peki biz günlük hayatımızda barışı ne kadar önemsiyoruz? Sokakta birbirine karşı sabırsız olan insanlar, trafikte öfkelenen sürücüler, sosyal medyada yükselen kavgalar… Bunlar da küçük ama etkili “barış ihlalleri” değil mi?
Barış, devletlerin işi olduğu kadar bireylerin de sorumluluğu. Komşuna saygı göstermek, iş arkadaşına empatiyle yaklaşmak, aile içinde farklı görüşlere tahammül göstermek… Tüm bu küçük adımlar, toplumsal huzura büyük katkılar sağlar.
Günümüz sosyal medya ortamında, öfke ve kutuplaşma hızla yayılıyor. Sözlerimizin ve davranışlarımızın, yalnızca kendi çevremizde değil, toplum genelinde bir örnek oluşturabileceğini unutmamalıyız. Her paylaşım, her yorum, her davranış birer seçimdir.
Belki de barış, önce kendimizde başlar. İçimizdeki kırgınlıkları, öfkeyi ve sabırsızlığı azaltmak, çevremizle daha anlayışlı ilişkiler kurmak… İşte bu, savaşın olmadığı bir dünyadan çok daha uygulanabilir ve gerçekçi bir hedef.
3 gün sonra 21 Eylül, barışı hatırlamak için bir fırsat. Ama asıl mesele, bu farkındalığı her gün yaşamak ve bütün insanlara yaymak. Çünkü barış, sadece bir gün kutlanacak bir kavram değil; günlük hayatımızın her anında olması gereken bir sorumluluktur.