ELİF YILMAZ
Montessori Metodu, dünya çapında bilinen ve birçok ülkede uygulanan bir metod. Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlasa da başta İtalya olmak üzere gelişmiş çoğu ülkede Montessori Metodu ile eğitim yıllardır uygulanmakta. Üstelik hepimizin tanıdığı Googleın kurucuları olan Sergey Brin ve Larry Page ,Wikipedianın kurucusu Jimmy Wales, Montessori Metodu ile yetişenlerden.
Montessori metodu ile eğitime yeni bir bakış açısı getiren İtalyan pedagog Maria Montessorinin küçük yaşlarda biyoloji dersine olan sevgisi onu ileride tıp okumaya iter. 1896 yılında İtalyanın ilk bayan doktoru olur. Mezuniyetinin ilk yıllarında psikiyatri kliniğinde çalışmaya başlar ve zihinsel engelli çocukların eğitimi ile yakından ilgilenir. Montessori boş bir odada, zihinsel engelli çocukların yerdeki ekmek kırıntılarını sıraya dizerken sakinleştiğini görür. Sıradışı bir gözlem ve değerlendirme yeteneğine sahip olan Montessori bu olaydan çıkardığı sonuçları anlamlandırmak için araştırmalara ve incelemelere başlar. Ona göre çocuklar, çevrelerini öğrenmeye yönelik içgüdüsel bir arzu taşımaktadır. Maria Montessori bu çocuklarla çalışmaya başlar ve onları ulusal bir sınava hazırlar. Bu sınavda zihinsel engelli çocuklar yaşıtlarıyla aynı ölçüde başarı gösterir. Bu sonuç Montessorinin ve eğitim sisteminin tüm Avrupada tanınmasını sağlar.
1901 yılında Maria Montessori tekrar üniversiteye dönerek psikoloji ve felsefe okumaya başlar. Psikiyatri kliniğinde yaptığı gözlemler ve üniversite çalışmaları Montessorinin zihnindeki yeni bir çocuk anlayışı iyice şekillenmeye başlar. Bu anlayış çağının çok ötesinde bir ön görüye sahip olup çocuklara verilen eğitimin geleneksel yapısını tamamen değiştirir.
Ona göre çocuklar kendi kendilerine öğrenir ve gelişimlerini tamamlar. Net olan şey gelişimin öğretilemez olduğudur. Çocuk bu süreçte kendi kendini yapılandırmaktadır. Bu görüş yıllar sonra çocuklar hakkında yapılan sinirbilimi çalışmalarıyla da desteklenmiştir.
Benim bu eğitim sistemini tanıma sürecim Matematik ve Fen derslerinde yardımcı olduğum, Almanyadan gelen ve Montessori sistemi ile altıncı sınıfa kadar eğitim gören bir öğrencim sayesinde olmuştur. Buraya geldiğinde bizim eğitim sistemimize alışmakta oldukça zorluk çekmişti. Derslerde hep sıkıldığını söyler, ezber yapamazdı. Çünkü Montessori eğitiminde çocuk dinleyen değil, soru soran, merak eden, araştıran ve keşfeden rolünde, geleneksel eğitimde ise öğrenciler sadece dinleyen, araştırmayan, sorgulamayan öğrenci rolündedirler. Çok fazla söz hakları yoktur ve çocuğun en önemli güdülerinden biri olan merak duygusu giderek körelir.
Montessori eğitim sisteminde çocuk,keşfederek öğrenir. Öğretmene düşen rol ise çocuğun eğilimlerini gözlemlemek ve karakterine uygun teşviklerle dünyayı keşfedişine rehberlik etmektir. Önemli olan kişinin kendine yeterli bir birey olabilmesidir. Bu sistem ile kendi kendine karar verme yeteneği kazanmış, kendine güveni tam, özgüveni yüksek ve sorumluluk sahibi bireyler yetişir. Klasik sistemde nefret edilen ders olan matematik bu sistem ile en sevilen derstir, yorum kabiliyeti, hayata, insanlara ve olaylara bakış açısı gelişmiştir. Montessori Yöntemi özünde, üreten ve mutlu olan insanlar yetiştiren bir hayat eğitimidir.
Montessori eğitimi anaokulundan başlar ortaokul, lise ve üniversiteye kadar devam eder. Türkiyede de artık Montessori metodu ile eğitim veren anaokullarına rastlamaktayız. Bu eğitim sisteminin gelişmesi ve yaygınlaşmasında hiç kuşkusuz ki alanında uzman kişilere ihtiyaç vardır. Sadece anaokulu değil ortaokuldan üniversiteye kadar bu eğitim sisteminin bilinçli şekilde uygulanması gereklidir. Bunun içinde şüphesiz ki zamana ihtiyaç vardır. Bu eğitim sisteminin amacı ve farklılığı iyice ortaya konmalıdır ki aileler çocuklarını bu okullara güvenle gönderebilsin.
Devletimizin de bu sistemi onaylaması bu anlamda atılan güzel bir teşvik. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmirde yaygınlaşan, bu eğitim sistemini uygulayan anaokullarına gidip bilgi alarak ve bu anaokullarını yerinde görerek daha çok tanıyabilir, çocuklarımızı bu eğitim sistemine emanet edebiliriz.