Sayfa Yükleniyor...
Ölüm hayatımızın bir gerçeğidir... Hemen yanı başımızda olduğu halde hatırlamak istemeyiz. Ürpeririz çoğu zaman. Kaçarız. Görmemek ve duymamak için. Umursamaz görünürüz ama aklımızdadır hep. Nihayetinde her nefis ölümü tadacaktır. Zamanının gizli olması bizi sanırım düşünmemeye itiyor. Fakat ne zaman ki yakınımıza gelir, işte o zaman daha bir başka hissederiz. Bu ölüm kimi zaman annemiz, babamız, büyüklerimiz hatta ve hatta evcil hayvanlarımızın ölümünde bizleri büyük bir acıyla karşılar. Büyükler derinden etkilenirken bu duruma şahitlik eden çocukların durumunu hiç düşündük mü? Onların dünyasını anlayabiliyor muyuz? O minik bedenleri şüphesiz ki çok olumsuz etkileniyor. Çünkü bir bilinmezlik sarmalı sarar o küçücük yavrularımızı. Burada mümkün olduğunca net olmakta fayda var. Duyguları ile duygulanmak önemlidir. Ölümün olduğunu söylemeli. Neyse o. Dolandırmadan. Burada çocuğun yaşı bu konuyu anlatırken önem teşkil etmektedir. Diyelim baba vefat etti. Çocuk babasıyla yaşadıklarını ve yaptıklarını hatırlar ve bu yaşadıklarını artık kimle nasıl yaşayacağı kaygısını düşünür. Yani baba figürünün boşluğunda ne olacak? Bunun yanında ölümü, cenazeyi, gömülme anını özellikle okulöncesi çocuklarına göstermek, ölümü bir yetişkin gibi algılayamadığı için, “Oradan nereye gitti? Üzerine toprak attın nasıl nefes alacak?” gibi bir çok soruyu beraberinde getirdiği için cenaze merasiminin gösterilmemesinde fayda olduğu konusu pedagoglar arasında hakimdir. Nihayetinde soyut bir olay olduğundan algılaması güçtür. “Cennete gitti!” gibi ifadeler bu yaş grubunda pek çok soyut soruya kapı aralayacağı için, bu soyutu algılama becerisi henüz bulunmamaktadır. Yine okul öncesinde taziye evinde ağlayanlar, dua edenler olacaktır. Ziyaret edenler gittikten sonra anne çocuğunu yanına alıp, şefkatle, “Artık baban bedenen yanımızda değil, ama biz ona dua ettiğimizde şüphesiz bu onun hoşuna gidecektir” gibi telkinler olabilir der uzmanlar. Yaş grubu ölümü anlatmada belirttiğimiz gibi önem teşkil etmektedir. Okul öncesinden bahsettik. Somut dönemden soyut dönem geçiş olan 7 yaşlarında ise ölümün ne olduğu anlaşılır. Fakat geri döneceğini umut eder. Çocuklar 12’li yaşlarda ise geri dönmeyeceğini bilir. Küçük yaşlarda sevdiklerinin kaybını en yakını ve en güvendiği somut kavramlarla anlatmalıdır. Ölüm sebebi tam net olarak anlatılmalıdır. Gizleme yoluna gidilmemelidir. Kesinlikle başka birinden duymamalı ve duygularını tam olarak ifade etmesine izin verilmelidir. “Erkeksin, erkekler ağlamaz”, “Kuş oldu uçtu”, “Uzunca bir yolculuğa çıktı”, “Allah onu sevdiklerini yanına alır. Bak O’nu da aldı.” Yine, “Melek oldu”, “O şimdi uykuda. Sonra kalkacak”, “Cennete gitti, orada çok mutlu” gibi tabirler ile kesinlikle verilmemelidir. Ölüm sebep üzerinden anlatılmalıdır. Korkularını büyütecek her söylemden mümkün olduğunca uzak olunmalıdır. Bu şekilde anlatımlar çocukları Allah’a düşman, uyku uyumak istemeyen, kötü olmak isteyen, yolculuğu sevmeyen, ağlamayı acizlik kabul eden, sadist insanlara dönüştürebilir.
Olayları somut olarak algılayan çocuklara ölüm haberi, “Gittiği yerde bizi bekliyor, bir gün buluşacağız” demek de oldukça tehlikeli olabilir. Yani bu anlatımla yakınının yanına hemen gitmeyi isteme düşüncesi hakim olabilir. Dengenin güzel tutulmaması, anlatımların yanlış olması ya hayata küstürüp her şeyi boş verdirebilecek, ya da hayata sımsıkı sarılıp ben merkezli düşündürecektir. Ya ölüm gerçeğinden uzaklaştıracak ya da acının ve üzüntünün içinde bıraktıracaktır. Bizi yaşatan şey de öldüren şey de aynıdır; kalbimizin atması yaşatır ancak atmaması ise öldürür. Yazımın başında da belirttiğim gibi en hassas olan konulardan biri olan ve hayatın dışında bırakılan ölüm, yaşlara uygun, kısa, net ve somut örneklerle anlatılmalıdır.