Sayfa Yükleniyor...
Günümüzde sağlıklı bir yaşam sürmek, dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak kadar su içmek de önemli bir rol oynuyor. Su, vücudumuzun en temel ihtiyaçlarından biri olup, sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmezdir.
İlk olarak, suyun vücutta taşıdığı fonksiyonları anlamak önemlidir. Su, hücrelerimizin, dokularımızın ve organlarımızın düzgün çalışabilmesi için gereklidir. Sindirim, besin emilimi, atık ürünlerin uzaklaştırılması gibi temel vücut fonksiyonları, suyun katkısı olmadan düzenli bir şekilde gerçekleşemez.
Hayatın hızlı tempolu akışında, sürekli olarak bir şeylere yetişmeye, bir hedefe koşmaya meyilliyiz. Ancak bu koşturmaca içinde bazen en önemli şeyi unutuyoruz: kendimize bakım yapmayı. Fiziksel ve ruhsal sağlığımıza yeterince yatırım yapmazsak, koşturmacanın sonunda yorgun düşebilir ve kaybedilen enerjiyi geri kazanmak için çaba sarf etmemiz gerekebilir. Bu nedenle, kendine iyi bakımın önemini anlamak ve bu konuda adımlar atmaya karar vermek hayati bir öneme sahiptir.
Bu kez edebiyatın büyülü dünyasında bir başyapıt olan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kitabını konuşalım…
Günümüzde, birçok insan terapiye sadece belirgin sorunları çözmek için başvurduğunu düşünüyor. Ancak, terapinin sadece bir çıkış yolu olmadığını, aynı zamanda kişisel gelişim ve refahın destekleyicisi olduğunu anlamak önemlidir. İnsanlar, kendilerini daha iyi anlamak, duygusal zenginliklerini keşfetmek ve yaşam kalitelerini artırmak için terapinin sunduğu fırsatları mutlaka değerlendirmelidirler.
Bir yıl daha geçmiş, 6 Şubat'ın hüzünlü gölgesi üzerimize düşmüş durumda. Bir yıl önce, Pazarcık ve Elbistan'da, yüreklerimizi sarsan depremlerle uyandık. Bu iki deprem, sadece yerin derinliklerini değil, kalplerimizin derinliklerini de titreterek bize acı bir gerçeği hatırlattı.
Yüksek katlı binaların zarafeti, gökyüzüne uzanan çizgiler, modern mimarinin özgünlüğü... Ancak bu zarafet, içerideki sağlamlık kadar önemli değilse, binalar sadece birer görsel şölen olmaktan öteye geçemez. Depremler, bu gerçeği yüzümüze tokat gibi vuruyor.
İnsanlık, zaman zaman bir iyilik hikayesiyle ısınır ve bu sıcaklık, yaşamın içine sevgi ve umut tohumları ekilmiş gibi hissettirir. Ancak bu iyilik hikayeleri bazen kötü bir şekilde sona erer ve bizi gerçekliğin soğuk yüzüyle yüzleştirir. Dün İzmir'de yaşanan üzücü olay da tam olarak böyle bir örnek... Keşke örnekler her zaman iyi olsa ama bu kez yapılan bir iyilik 1 can aldı ve arkada sevenleri ailesi kaldı...
Günümüzde yaşadığımız dijital çağ, iletişimde devrim yaratırken, sosyal medya da bu değişimde önemli bir rol oynuyor. Ancak, her güzelin bir de gölgesi olduğu gibi, sosyal medyanın da aydınlık yüzü kadar karanlık bir tarafı bulunuyor.
Sanal alemin cazibesine kapılan birçok bireyin gerçek hayattan kopmasıyla ortaya çıkan sorunlar... Instagram filtreleri altında mükemmel yaşamlar sunanlar, aslında gerçek hayatta zorluklarla başa çıkan kişiler olabilir.
Günümüzde, yoğun tempolu hayatlarımızın içinde dengeyi sağlamak, stresi azaltmak ve motivasyonu canlı tutmak her zamankinden daha önemli hale geldi. Bu noktada, günümüzdeki podcast'ler kendilerine önemli bir yer edinerek, dinleyicilere motivasyon ve rahatlama sunan rehber haline geldiler.
"İnsan Neyle Yaşar?" adlı kitap, Lev Tolstoy'un kaleminden çıkmış büyüleyici bir eser ve insanın varoluşu üzerine derin düşüncelere sürükleyen bir yolculuk
Hayatın karmaşası içinde, zihinsel sağlığımıza özen göstermek daha da önemli hale geliyor. Güçlü bir zihin, sadece zorlukları atlatmamıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda günlük yaşamın getirdiği stresle baş etmemize olanak tanır. İşte bu noktada, zihinsel egzersizler ve meditasyon yapabilirsiniz.
Bugün, insan ilişkilerinin derinleşmesinin anahtarı olarak gördüğümüz bir konu: Empati. O küçük, ama bir o kadar da güçlü kelime…
Bugün, insan ilişkilerinin derinleşmesinin anahtarı olarak gördüğümüz bir konu: Empati. O küçük, ama bir o kadar da güçlü kelime…
Bugün sizlere, son zamanlarda okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Stefan Zweig imzasını taşıyan "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu," adeta duygusal bir yolculuk sunuyor. Zweig'ın eserleri genellikle insan psikolojisi üzerine derinlemesine düşündüren yapılarıyla bilinir, ancak bu kitap gerçek anlamda beni etkiledi.
Dışarıdaki şehir gürültüsü sıklıkla iç huzurumuzu zorlayabilir, ancak farkındalık pratiğiyle çevremizdeki sesleri hissetmek ve anın tadını çıkarmak, iç huzurumuzu korumanın ilk adımıdır. Meditasyon ve derin nefes alıştırmaları, stresi azaltarak sakinleşmemize yardımcı olabilir. Aynı zamanda, içsel seslere kulak vermek ve kendi iç sesimizi duymak, gürültülü ortamlarda bile iç huzurunu bulmamıza yardımcı olabilir. Doğaya kaçmak, doğanın sesleriyle bütünleşerek içsel huzuru yeniden keşfetmemizi sağlar. Ev veya iş ortamında kişisel ses izolasyonu sağlamak da gürültüyü azaltmanın etkili bir yoludur. Hobi edinmek, zihinsel olarak meşgul olmamıza ve iç huzurumuzu artırmamıza yardımcı olabilir. Pozitif düşünce alıştırmaları yapmak, negatif enerjiyi dışarıda bırakarak içsel huzurumuzu korumamıza katkı sağlar.
Malumunuz, son zamanlarda hastanelerin koridorları bir hayli kalabalık. Hastanelerdeki kalabalık ve sürekli öksüren bir atmosfer, artık bir kâbus gibi karşımızda duruyor. Girişte bekleyenler, acil serviste sıra bekleyenler... Üstelik bu kalabalık sadece insanlardan ibaret değil, bir de öksürük konseri var ki, gerçekten etkileyici.
İşte geldik yine bir yılın sonuna ve yepyeni birinin başlangıcına. Evet, 2024 karşımızda duruyor ve içimizi umutla dolduruyor. Yeni bir yıl demek, yeni bir başlangıç demek. Belki geçen yılın yorgunluğunu, belirsizliklerini geride bırakma vakti geldi.
Unutulmaz bir başyapıttan, Jose Mauro de Vasconcelos'un "Şeker Portakalı" adlı eserinden söz etmek istiyorum. Orijinal dili Portekizce olan ‘Şeker Portakalı’ 16 dile çevrilmiştir ve aynı zamanda yazar bu kitabı tam 12 günde yazdığını belirtmiştir. 20. yüzyılın unutulmaz klasiklerinden biri olan bu roman, sadece bir kitap değil, aynı zamanda içsel bir yolculuk.
Gözlerimiz dünden bu yana ısrarla ekrandaki haberlere kilitlenmiş durumda. Kuzey Irak’ta vatanını savunması için mücadele eden kahraman askerlerimizden gelen haberler, yüreklerimizi derinden yaralıyor. Ülkemizin güvenliği ve huzuru için göğsünü siper eden yiğit evlatlarımızdan, Irak'ta yaşanan çatışmalarda son 24 saatte 12 şehit haberini almak, hepimizi derinden üzdü.
Piyade Teğmen Ramazan Günay, Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan, Piyade Uzman Onbaşı İsmail Yazıcı, Piyade Sözleşmeli Er Yasin Karaca, Piyade Sözleşmeli Er Çağatay Erenoğlu ve Piyade Sözleşmeli Er Emre Taşın...
Bu ateş Türkiye’ye düştü… Türkiye’nin birço iline… Bu ateş nereye düşerse düşsün bizim Mehmetçiğimiz olduğu sürece acı hiçbir türlü azalmıyor.
Şehitler ölmez diyorlar, ama ölüyorlar. Bu acı, sadece birer sayı değil. Her bir şehidimiz, bir ailenin evladı, bir komutanın emrindeki kahraman bir asker, bir milletin göğsünü kabartan bir delikanlı. Her birinin ardında bıraktığı hatıralar, ailesinin gözlerindeki gurur ve milletimizin kalbindeki derin bir ağıt. Küçük çocuklar babasız büyümekte, ölmez diyorlar ama yaşamları son buluyor. Suçları sadece vatanlarını sevmek olan, sevgisi uğruna ölümü göze alıp, göze aldığı sevgisini yalnız bırakanlar.
Çok acı bir söz ama… 2020 yılında bir şehit annesinin de dediği gibi: “Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecek”
Günümüzdeki hızlı yaşam temposu ve sürekli değişen koşullar altında, stres kaçınılmaz bir gerçek gibi karşımıza çıkıyor. İşte tam da bu noktada, meditasyonun içsel huzurun ve zihinsel dengeyi sağlamanın güçlü bir araç olduğunu düşünüyorum. Meditasyon, bir nevi içsel bir sığınak sunarak, hayatın karmaşasında kaybolmuş anları yeniden kazanmamıza ve stresle başa çıkabilmemize yardımcı oluyor.
Sosyal medya dünyasında oldukça popüler, ancak bir o kadar da tartışmalı bir konu: TikTok.
Sosyal medya dünyasının yıldızları arasına hızla giren bu eğlenceli uygulama, kısa videolar, yaratıcı içerikler ve dans akımları ile gençler arasında bir çılgınlık haline geldi. Ancak, TikTok'un kapatılması gerektiği düşünüldüğü bir konuda gündemde.
TikTok'un sosyal etkileşim dinamikleri. Kullanıcılar, beğeni ve takipçi sayıları üzerinden değerlendiriliyor, ancak bu değerlendirme genellikle içeriğin yaratıcılığından daha çok popülerlikle ilgili. Bu durum, gençlerin kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırdığı ve bu rekabetin mental sağlık üzerindeki etkilerini oldukça düşündürüyor.
İkinci olarak, platformun içerik denetimi konusu var. Kullanıcılar arasında çocukları hedef alan, şiddeti özendiren ya da zararlı olabilecek içeriklerin dolaştığı sıkça gündeme geliyor. Eğer TikTok’un kapatılmaması söz konusu ise, içerikler sıkça denetlenmeli ve düzeltilmedir. Aynı zamanda bu uygulamaya çocuk kilidi gelmesi de oldukça faydalı olacaktır.
Sonuç olarak, TikTok'un kapatılıp kapatılmaması tartışmaya açık bir konu.
Kitap okumak, bize sadece kelimelerin dizilişi değil, aynı zamanda düşünce dünyalarının kapılarını aralıyor. Bir yazarın gözünden dünyayı görmek, farklı kültürleri anlamak, yeni düşünce tarzlarına dalış yapmak; kitap okumanın bize sağladığı zenginliklerden sadece birkaçı. Her kitap, bizi başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir dünyada hissettirirken, kendi gerçekliğimize de daha derin bir bakış açısı kazandırıyor.
Bugün, tüm dünyada insan haklarına adanmış bir günü daha kutlamanın sevincini yaşıyoruz. Ancak, Dünya İnsan Hakları Günü'nü sadece bir kutlama olarak değil, aynı zamanda insanlığa olan sorumluluğumuzun bir hatırlatıcısı olarak görmeliyiz.
Kadınlar, tarih boyunca birçok toplumun sıklıkla ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüler. Bununla birlikte, kadının hayat alanında varlıklarını göstermesi, eğitim alma hakkını kazanması ve seçme-seçilme hakkını elde etmesi gibi önemli adımlar, kadın haklarının önemli kazanımları arasında yer alıyor.