Bugün sizlere Cumhuriyet tarihinin önemli siyasetçilerinden Reşit Galip’i anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim. Reşit Galip ya da Mustafa Reşit Baydur (1893, Rodos - 5 Mart 1934, Ankara), Türk siyasetçi ve doktor. II. (ara seçim), III. ve IV. dönem Aydın milletvekilidir. 19 Eylül 1932 - 13 Ağustos 1933 arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapmış, onun bakanlığı döneminde Üniversite Reformu gerçekleşmiştir. Türk Tarih Kurumu’nun temelini oluşturan Türk Tarihi Tedkik Heyeti’nde genel sekreterlik, Türk Dil Kurumu’nda başkanlık görevleri üstlenmiştir. Diplomat Hüseyin Ragıp Baydur’un kardeşidir. 1893 yılında Rodos’ta doğdu. Babası mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey, annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır.[1] İlk ve ortaöğrenimini Rodos’ta tamamladı. Adanın İtalyanlar tarafından işgali üzerine kardeşi Hüseyin Ragıp ile birlikte kayıkla Marmaris’e oradan Aydın ve İzmir’e geçti.[2] Liseyi İzmir’de okudu. Milliyetçi, hırslı, heyecanlı bir gençti.[3] II. Meşrutiyet’in temmuz ayında ilan edilmesinden esinlenerek lisenin son sınıfında iken “Ferday-ı Temmuz” adlı bir gazete çıkardı.
1911’de İstanbul Tıbbîye Mektebi’ne girdi. Tıbbiye öğrencisi iken arkadaşları için “Hakikat” gazetesi adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı karikatür dergisi çıkardığı gibi, İstanbul’da çıkan çeşitli gazetelerde yazıları yayımlandı. Okulda Türk Ocakları’nın bir şubesini açtı ve diğer askeri okullardaki ocakların müfettişliğini üstlendi. Öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak Balkan Harbi’ne katıldı ve yaralandı. Ardından I. Dünya Savaşı’na katılmak için gönüllü oldu. Çatalca ve Kafkasya Cephelerinde savaştı. Erzurum’da hastalanarak geri döndü. Tıbbiye’yi 1917’de bitirebildi. Mezuniyetinden sonra aynı fakültede asistan olarak çalıştı. Beğenmediği öğretim sisteminin yenileştirilmesi için “Mekteb-i Tıbbiye” adlı bir broşür yayınlayan Reşit Galip, bir sonuç alamayınca istifa etti.[3]
I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul’da kurulan Köycüler adlı cemiyetin kurucularından birisi idi. Cemiyet, köylere yerleşip misyoner gibi çalışan on beş gençten oluşuyordu. Bu derneğin faaliyetleri doğrultusunda Doktor Hasan Ferit ile birlikte Tavşanlı’ya yerleştiği sırada Türk Kurtuluş Savaşı başladı. Köylerde millî mücadelenin propagandasını yapmak için bir teşkilat kurdu. Köycüler Cemiyeti’nin dağılması üzerine Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Antalya’da milliyetçi muhacirlere Hilal-i Ahmer 5. Sıhhi İmdat Heyet sertabipliği görevinde bulundu. Sakarya Savaşı’ndan sonra Ankara’da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı Sıhha Dairesi başkanlığına getirildi. Ankara’da sağlığı bozulduğundan havası yumuşak bir yere tayinini isteyen Reşit Galip, 5 Aralık 1921’de Mersin hükûmet doktoru olarak atandı
Gaziantep Sıhhiye Müdürlüğü’ne tayin edilince bu görevi kabul etmedi ve 1924 yılından itibaren Mersin’de serbest hekimlik yaptı. Mersin’de bulunduğu sırada hekimliğin yanı sıra “Yeni Mersin” gazetesinin başyazarlığını üstlenmiş ve “Yeni Adana” gazetesinde de yazılar yayımlamıştır. Bu yayın organlarında Anadolu’nun ve Türklüğün kurtarılması için temel sorunun köylere hizmet götürmek ve köylüyü eğitmek olduğunu vurgulayan yazılar yazdı. Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından sonra anlaşma gereğince Türkiye-Yunanistan arasındaki nüfus değişimini düzenlemek için kurulan Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda delege olarak görev yaptı. Dolmabahçe’de cumhurbaşkanının sofrasında bulunduğu bir gece, Millî Eğitim Bakanı Esat Bey’i eleştirmesi, Reşit Galip’in Atatürk’le çatışmasına neden olmuş, kısa bir süre için ilişkilerini gölgelemişti. Ancak çok geçmeden Esat Bey istifa edince 19 Eylül 1932’de bakan olarak Reşit Galip Bey atandı. 26 Eylül 1932’de açılışı yapılan Türk Dil Kurumu’nun başkanı Samih Rıfat Bey hayatını yitirdiğinde, Millî Eğitim Bakanlığı’nın yanı sıra bu kurumun başkanlık görevini üstlendi. Bakanlığı sırasında ilkokuldan başlayarak öğrencilere Atatürk ilkelerine bağlılık ruhu aşılamaya yönelen Reşit Galip Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında da bu metni tekrar etmişti. Öğrenci Andı olarak bilinen metin, bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile Cumhuriyet’in 10. yılından başlayarak okullarda sürekli hep bir ağızdan okutulmuştur. Dünyanın sayılı müzeleri arasına giren Anadolu Medeniyetleri Müzesi onun bakanlığı döneminde tasarlandı. Millî bir müze kurulmasının yanı sıra Millî Kütüphane ile İlimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulması onun bakanlık dönemine kararlaştırılmıştı.