Sayfa Yükleniyor...
Bugün sizlere Osmanlı tarihinin akışı önemli ölçüde etkileyen bir lideri ele alacağım. Safevi Devleti’nin hükümdarı Şah İsmail’i anlatacağım. Yazımda Vikipide’den faydalandım. İsmail veya Şah İsmail, (tam unvanıyla Ebu’l-Muzaffer Bahadır el-Hüseynî (d. 17 Temmuz 1487, Erdebil - 24 Mayıs 1524 Erdebil), Safevî Tarikatı’nın lideri ve Safevi Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı. Kurduğu devlette Azerbaycan Türkçesi saray ve ordu dili olarak, Farsça ise bürokrasi dili olarak kullanılmıştır. İsmail, 17 Temmuz 1487 tarihinde Erdebil şehrinde Safevî Tarikatı’nın Türkmen şeyh ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. İsmail’in babası Şeyh Haydar, dedesi ise Şeyh Cüneyd’dir. İsmail’in annesi Alemşah Halime Begüm Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’nın kızıdır. Şeyh Haydar, Kafkasya’ya düzenlediği seferinde öldürülmüş babası Şeyh Cüneyd’in öcünü almak için 1488’de Şirvanşahlar Devleti’ne saldırır. Şirvan hükümdarı Ferruh Yasar yenilgiye uğrayarak Gülistan kalesine çekilir. Yedi ay muhasarada kaldıktan sonra Şirvan hükümdarı damadı olan Akkoyunlu sultanı Yakub Bey’den yardım istedi. Şeyh Haydar da, Alemşah Halime Begüm ile evlendiğinden, Yakup’un kardeşinin kocası idi, fakat Haydar’ın daha da güçlenmesini istemeyen Akkoyunlu hükümdarı Ferruh Yasar’a bir kuvvet gönderdi. Akkoyunlu ve Şirvanşah ordularıyla Taberistan yakınlarında yapılan savaşta Şeyh Haydar öldürüldü. Babası Şeyh Haydar öldürüldükten sonra, İsmail dayısı Sultan Yakup tarafından annesi Âlem şah Begüm ve kardeşleri Sultan Ali ve İbrahim ile birlikte Şiraz Valisi Mensur Pürnak Bey’in yanına gönderildi. İsmail o sırada bir yaşındaydı. Sultan Yakup’un ömrünün sonuna kadar onlar Fars’ta İstahr kalesinde hapsedildiler. Sultan Yakup 1490’da eşi tarafından öldürüldü.
AKKOYUNLU DÖNEMİ
Akkoyunlu tahtına geçen Rüstem Bey, kardeşi Baysungur ile yaşanan saltanat mücadelesinde Haydar’ın oğullarından yararlanmak için İsmail ve kardeşlerini hapisten çıkarıp serbest bıraktı. Neredeyse 4,5 sene (1489-1493) hapiste kalmış İsmail, kardeşleri ve annesi ile Tebriz’e geldiklerinde Rüstem tarafından çok saygılı bir şekilde karşılandılar. Fakat savaş sırasında İsmail’in büyük kardeşi Sultan Ali’nin ve Kızılbaşlar’ın cesurca çarpıştıklarını görünce korkuya kapılır, kendisini ve neslini ortaya çıkacak tehlikelerden korumak için Şeyh Cüneyd neslini ortadan kaldırmaya karar verir. Önce Erdebil’e gitmelerine izin verilmiş kardeşlerin orada güçlenmesinden endişe eden Rüstem Bey onları tekrar Tebriz’e getirdi. Burada müritlerinin birinden Rüstem’in onu öldüreceğini duyan Sultan Ali, kardeşleri ile birlikte Erdebil’e yola çıktı, onların gitmesini öğrenen Rüstem Bey, arkalarından ordu yolladı, Erdebil yakınlarında Şam Esbi çevresindeki çatışmada Sultan Ali öldürüldü. Ölümünden önce Şeyh Sultan Ali, İsmail’i varisi ilan eder. Kızılbaşlar, İsmail’in arandığını öğrenince onu bir süre Erdebil’de daha sonra da Reşt’te gizlenmesini sağlarlar. Daha sonra iki kardeş Şii olan Lahican Valisi Karkiya Mirza Ali’nin davetini kabul edip Lahican’a gittiler. Onların Lahican’da olduğuna emin olan Rüstem 300 kişilik askeri güç yolladı fakat Karkiya her iki kardeşi bir sepete koyarak onları ağaçtan sallayarak kardeşlerin Lahican topraklarında olmadığına yemin etmesi üzerine onlar Tebriz’e geri döndüler.
1514’te Çaldıran Muharebesi’nde Osmanlı padişahı I. Selim’e yenilmiştir. Savaş sırasında Şah İsmail kurşunla kolundan yaralanarak atından düşmüş, bir Osmanlı askerinin saldırısı üzerine Şah’ın yanındaki askerlerden Mirza Sultan Ali, “Şah benim” deyip süvariye doğru koşarak esir düşmüş, bu sırada bir Atçeken Hızır adlı muhafızı da Şah’a atını vererek kaçmasını sağlamıştır. Bu yenilgiden sonra ruhsal bir çöküntü yaşayan Şah, savaştan uzak durmaya çalışırken ülke ile ilgili işlere pek önem vermemeye başladı, devlet işlerini daha çok emirlerine havale etti. 1514’ten vefat edene kadar Şah, şahsen hiçbir savaşa girmemiştir. Şah İsmail 24 Mayıs 1524’te Tebriz’de 36 yaşındayken iç kanamadan öldü. Erdebil’deki Safevi Türbesi’ne defnedildi. Şah İsmail’in on bir çocuğu vardı, bunların altısı erkek ve beşi kız idi.
Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz’de tahta oturduktan sonra Şiiliği resmî mezhep ilan etmek için Kızılbaş emirleri ile istişare etti. Emirler, Tebriz halkının dörtte üçünün Sünni olduğunu, başlarında bir Şii hükümdar istemeyeceklerini ve buna karşı çıkacaklarını ifade ettiler. Şah İsmail ise, “Kimseden korkmuyorum. Allah ve On İki İmam benimledir. Eğer bir söz söylenirse kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam.” dedi. Ertesi gün Tebriz Cuma Camii’nde Şii alim Mevlana Ahmed Erdebilî On İki İmam adına hutbe irad etti. Camide neredeyse her iki kişinin arasında silahlı bir Kızılbaş bulunuyordu. Şah İsmail, hutbenin okunduğu minberin yanındaydı. Cami ahalisinin yarısı bu durumdan memnuniyet duyarken diğer yarısı homurdanmaya başlayınca Kızılbaşlar kılıçları ile onları susturdular. Hutbe bittikten sonra Ebubekir, Ömer ve Osman’a lanet okundu ve artık her yerde ilk üç halifeye lanet okunması gerektiği ve okumayanların katledilmesi emredildi.