1
Hatice Erek
İlkses Gazetesi Yazarımız

Hatice Erek

Yazarın Köşe Yazıları

Suçlulara karşı adalet sistemi daha etkin ve caydırıcı olmalı

Geçtiğimiz hafta İstanbul Ümraniye’de yaşanan trajik olay, hepimizi derinden etkiledi. Polis memuru Şeyda Yılmaz, görev başında çıkan bir arbedede şehit oldu. Hayatını kaybetmesi, toplumda büyük bir üzüntü ve öfke yarattı. Olayın hemen ardından, Şeyda Yılmaz’ı şehit eden zanlı güvenlik güçleri tarafından yakalanıp adli makamlara sevk edildi. Ancak bu olayın en sarsıcı noktalarından biri, şüphelinin 26 farklı suç kaydının olduğunun ortaya çıkmasıydı. Bu gerçek, toplumsal vicdanı ciddi şekilde rahatsız etti ve herkesin aklında aynı soruların belirmesine neden oldu: 26 ayrı suça karışmış bir kişi neden cezaevinde değil de dışarıda serbestçe dolaşıyor? Bir kişinin tutuklanması için mutlaka bir cana mı kıyması gerekiyor? İnsan hayatı bu kadar mı değersiz?


Çarşı Pazar Ateş Pahası

7’den 70’e tüm ülke ekonomist olduk desek yeridir. Bilen bilmeyen, genç yaşlı, çalışan çalışmayan, emekli emekli olmayan herkes sabahtan akşama kadar hesap kitap ederek yaşıyor. Bunun da en büyük sebebi yüksek enflasyon ve alım gücünün düşük olması.

Geçen hafta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekranlardan, “Fiyatlar ucuzlamayacak’ deyimi vatandaşta hayal kırıklığı yaratmış olabilir ama doğru söylüyor. Fiyatlar ucuzlamayacak ama ‘vatandaşın alım gücünü yükseltmek temel hedefimiz’ demesini beklerdim. Çünkü artık gerçekten sokakta vatandaşın yürüyecek mecali kalmadı desek yeridir.

Ülkemizin en önemli geleneksel alışveriş şekli olan çarşı pazara çıkmak her vatandaşın bir rutini olarak bilinir. Zengin, fakir fark etmeksizin herkes kalite ve bütçesine göre evinin ihtiyaçlarını görür. Son zamanlarda hem de yaz mevsimi olduğu için yeşilliğin bol olduğu bir dönemde bile inanın fiyatların yanından geçilmiyor.

Her şey tarlada yok pahasına ama pazarda cep yakıyor. Karpuzun kilosu tarlada 25 kuruştan bile satılmadığına şahit olduk. Üretici ürününü traktörlerle yeniden sürdü geçti ama kilosu asla 5 TL’nin altına inmedi desek yeridir. Yeşil fasulyenin geçen gün üreticide, tarlada kaça sattığını? sordum. 30 TL’ye zar zor verdiklerini söyledi. Aracılar esnafa en az 60 TL esnaf ise vatandaşa 100 TL’den aşağı satmıyor. Aradaki uçurum ne yazık ki vatandaşın cebinden çıkıyor. Üstelik bu kadar emek verip sofralarımıza kadar gelmesini


Narin Olayından Sonra Ebeveyn Olmak

Türkiye haftalardır 8 yaşındaki günahsız Narin Günay’ın katledilmesini konuşuyor. Günlerce bir umut kayıp olan Narin’den güzel bir haber almak için umutla beklerken; vahşice katledildiğini öğrendik. Narin olayı tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Daha bu olayın etkisini üzerimizden atamamışken üvey babası tarafından şiddet ve cinsel istismara uğrayan Sıla bebek olayı ortaya çıktı. Bu ve bu gibi olaylar ilk değil, sonda olmayacak.
Buna benzer şiddete, cinsel istismara uğrayan ve öldürülen birçok çocuk var. Ve azımsanmayacak sayıda... Baktığınız zaman bu gibi olaylarda çoğunlukla çocuklar aile bireyleri, akraba, komşu ve arkadaş çevresinden zarar görüyor. Çünkü çocuk o kendini savunamaz, koruyamaz ve ifade edemez. Durum böyle olunca kimse duymaz, görmez, ortaya çıkmaz deyip her türlü pisliği yapıyorlar.
Bizlerde çocuk olduk. Sabahtan akşama kadar sokakta oyun oynardık. Komşu, akraba evlerine girer çıkardık ve başımızda bekleyen bir ebeveynimiz olmazdı. Şimdi ise bırakın komşu evine gitmesine, en yakın akrabasına gitmesine izin vermiyoruz. Enerjilerini atsınlar, oynasınlar diye parka götürüyoruz, gözümüzün önünden ayrılmasına izin vermiyoruz. Oldu ya birkaç saniyeliğine gözümüzün önünden kayboldu panikleyip, korkuyoruz. Bu dünyadaki herkes mi kötü… Tabi ki de herkes kötü değil. Çocuğunu emanet ettiğinde, emanetine senden daha iyi bakacak insanlar var. Hiç tanımasalar bile çocuğuna bir zarar gelme ihtimali olduğunda çocuğumuzu koruyacak insanlar var. Ama duyduğumuz


İzmir Körfezi İçin Siyasilerin İş Birliği Çağrısı Önemli

Dünya üzerindeki yaşamın en önemli unsurlarından biri olan denizler, gezegenimizin dörtte üçünü kaplayan geniş su kütleleridir. Okyanuslar, denizler, göller ve nehirler, yalnızca doğrudan içerdikleri canlı türleriyle değil, aynı zamanda biz insanlar için sundukları hizmetlerle de hayatın devamlılığında kritik bir rol oynar. İnsanlık tarihi boyunca, denizler gıda kaynağı, ticaret yolları ve kültürel zenginlikler sunarken, doğanın bu cömertliği ne yazık ki kirlenme ve yanlış kullanım sonucu tehdit altına girmiştir. Denizler, sadece yiyecek ve ticaretle değil, aynı zamanda atmosferdeki oksijenin büyük bir kısmını üreterek tüm ekosistemin sağlığını korur. Yapılan araştırmalar, dünya oksijen üretiminin yaklaşık %50’sinin denizlerdeki fitoplanktonlar tarafından sağlandığını göstermektedir. Bu küçük ama son derece önemli canlılar, okyanus yüzeyinde yaşayan mikroskobik bitkilerdir ve fotosentez yoluyla oksijen üretirler. Denizlerin kirlenmesiyle, bu hassas ekosistem de zarar görür ve bu da insanlık için ciddi sonuçlar doğurabilir. Ne yazık ki, deniz kirliliği küresel bir problem haline gelmiştir. Özellikle son zamanlarda İzmir Körfezi’nde görülen kirlilik, sorunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Körfezde kıyıya vuran ölü balıklar, deniz ekosistemindeki bozulmanın en görünür sonuçlarından biridir ve bu durumun altında yatan birçok neden bulunmaktadır. Bu nedenle, deniz kirliliğine neden olan faktörleri anlamak ve bunlara karşı önlemler almak artık hayati bir zorunluluk haline gelmiştir. Deniz kirliliğinin başlıca nedenleri arasında atık su deşarjı, derin deniz madenciliği, yüzeysel akışlar, gemilerden sızan petrol ve atmosferdeki kirleticiler sayılabilir. Endüstriyel atıkların ve tarımda kullanılan kimyasalların denizlere karışması, suyun kalitesini düşürmekte ve denizdeki canlıların yaşamını tehdit etmektedir. Özellikle kimyasal kirlilik, deniz suyunun oksijen seviyesini azaltarak balıkların, kabukluların ve diğer deniz canlılarının ölümüne yol açmaktadır. İzmir Körfezi’ndeki balık ölümleri de bu duruma örnek teşkil etmektedir. İzmir Körfezi gibi kıyısal alanlarda, hızlı kentleşme ve sanayileşme sonucunda artan kirlilik baskısı giderek artmaktadır. Körfezde görülen ölü balıklar, bölgedeki ekosistemin büyük ölçüde zarar gördüğünü göstermektedir. Kirlilik yalnızca deniz canlılarının yaşamını tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda yerel balıkçılık endüstrisini de olumsuz etkiler. Denizden elde edilen besin kaynaklarının azalması, hem geçim kaynağı olarak denize bağımlı olan toplulukları hem de tüketicileri zor durumda bırakır.


Akran Zorbalığına Karşı Çocukları Korumak

Yeni eğitim öğretim yılına sayılı günler kaldı. Özellikle okula ilk kez başlayacak minikler için bu süreç biraz daha erkenden başlayacak, çünkü uyum haftası kapsamında ilkokul 1. sınıfa gidecek öğrenciler, diğerlerinden bir hafta önce okula adım atacaklar. Bu önemli döneme girmeden önce, çocuklarımızı çeşitli zorluklara karşı hazırlamak büyük önem taşıyor. Bunların başında ise akran zorbalığı geliyor. Akran zorbalığı, bir çocuğun bir ya da birden fazla çocuğa fiziksel, duygusal ve psikolojik zarar verme biçimidir ve ne yazık ki en sık okullarda karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle ebeveynler olarak, akran zorbalığının ne olduğunu, nedenlerini ve olası sonuçlarını anlamak ve çocuklarımızı bu konuda bilinçlendirmek son derece önemlidir. Akran zorbalığının birçok farklı nedeni olabilir. Çocukların kendilerini güçlü ve baskın bir konumda göstermeye çalışmaları, zorbalığın temel sebeplerinden biridir. Çocuklar, bu yolla kendilerini güçlü hissetmek isterler ve bunu yaparken diğerlerini ezmekten çekinmezler. Ayrıca aile içinde yaşanan sorunlar, çocuğun baş edemediği durumlarla karşılaştığında bu öfkesini arkadaşlarına yansıtmasına yol açabilir. Bunun yanı sıra, okul ya da mahalledeki arkadaş grubunun kurallarına uyma isteği de çocukları zorbalığa itebilir. Çocuklar, bu gruplara dahil olabilmek veya grup içinde kabul görmek için zorbalık yapabilirler. Ayrıca, çocukların kendileri için belirledikleri karakterin olumsuz davranışlarını devam ettirmeleri de zorbalık davranışlarının sürmesine yol açabilir. Akran zorbalığı, hayatımızın


Kadına Yönelik Şiddettin Önüne Ancak Toplumsal Dönüşümle Geçilebilir

Kadına yönelik şiddet hem dünya genelinde hem de ülkemizde önemli bir sorun. Özellikle son yıllarda bu konuda çok ciddi bir artış yaşandı. Neredeyse her gün kadına yönelik şiddetle ilgili haberlerle karşılaşıyoruz; televizyonlarda izliyor, radyolarda duyuyor, sosyal medyada görüyoruz. Kadınlar, ne yazık ki en yakınlarından, babalarından, abilerinden, eşlerinden, sevgililerinden ve bazen de hiç tanımadıkları yabancı erkeklerden şiddet görüyor. Bu durum, vicdan ve merhamet sahibi olan herkesi derinden sarsıyor ve endişelendiriyor. Geçtiğimiz günlerde Manisa’nın Akhisar ilçesinde yaşanan bir olayla ilgili görüntüleri izlediğinizi hatırlarsınız. Kalabalığın içinde, kimseye aldırış etmeden, üstelik küçük çocuğunun gözleri önünde hamile eşine şiddet uygulayan bir adamın görüntüleri büyük tepki topladı. Adam, kadını defalarca yumruklayıp tekmeledi ve ardından hızını alamayarak sopayla vurmaya başladı. Bu dehşet verici olayda dikkat çeken başka bir nokta ise, birçok insanın kadına şiddet uygulayan bu adama müdahale etmemesiydi. Ancak, olay yerindeki insanların tepkisizliğini eleştirenler, belki de böyle bir durumda kendilerinin ne yapabileceğini sorgulamamış olabilirler. Çünkü şiddet uygulayan kişinin, olaya müdahale etmeye çalışanlara da zarar verebileceği gibi, müdahalede bulunan kişi de istemeden başka birine zarar verebilir. Bu duruma en çarpıcı örneklerden biri olarak, 2020 yılında Konya’da yaşanan Kadir Şeker olayı gösterilebilir. Kadir Şeker, sevgilisi tarafından şiddete uğrayan bir kadını korumak için olaya müdahale etmiş, ancak çıkan


Maymun Çiçeği Virüsü Panik Yaratıyor

Biliyorsunuz ki Dünya Sağlık Örgütü Maymun çiçeği virüsü için acil durum ilan etti. Malum 2019 da Çin'de çıkan Covid- 19 salgını biranda tüm dünyayı sardı. Ve virüsün etkisi ile 7 milyonun üzerinde can kaybı yaşanmıştır. Ama tahminlere göre can kaybının raporlanmış ölüm sayısına göre daha yüksek olduğu söyleniyor. Birde Covid-19 salgınının maddi olarak insanlara yarattığı bir tahribat var. Bu dönemde birçok sektör kapatmalara gidince işveren de-işçi de bu süreçte en büyük sıkıntıyı çeken kesim oldu.


Dijital Oyunlar Çocuklar Üzerinde Büyük Bir Etkiye Sahip

Son dönemde, Instagram’dan sonra Roblox oyun platformuna da erişim engeli getirildi. Bu engelin nedeni olarak, platformda çocuk istismarına yol açabilecek içeriklerin bulunması gösterildi. Dijital oyunlar, özellikle çocuklar üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkiler yaratabiliyor. Çocuklar için düşündürme, öğrenme, beceri geliştirme ve öz güven kazandırma potansiyeline sahip bazı oyunlar, aynı zamanda çeşitli riskleri de beraberinde getirebiliyor. Hırsızlık, dolandırıcılık ve cinsel istismar gibi tehditler içerebilen oyunlar, çocukların güvenliğini tehlikeye atabiliyor. Günümüzde dijital oyunların çocuklar üzerindeki etkileri oldukça belirgin. Evlerimizde, ailelerimizin çevresinde dijital oyun bağımlısı çocukların bulunması yaygın bir durum haline geldi. Dijital oyunlar, çocukların bağımlı hale gelmelerine, hareketsizleşmelerine ve sosyal ilişkilerde zayıflamalara yol açabilir. Bu durumlar, çocukların aileleri ve çevreleri ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, oyun oynarken verilen görevlerin ve sorumlulukların ihmal edilmesi, öz bakım ve temel ihtiyaçların göz ardı edilmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Çocukların oyunlardaki olumsuz davranışları gerçek hayatta uygulamaya başlaması da başka bir risk faktörüdür. Bunların yanı sıra, fiziksel sağlık sorunları, uyku düzeninin bozulması ve genel sağlık problemlerinin artması da dijital oyunların olumsuz etkileri arasında yer alıyor. Bu sorunların önüne geçmek ve dijital oyunların çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için ebeveynlerin dikkatli ve bilinçli hareket etmesi gerekmektedir. Ebeveynler olarak, çocuklarımızın yaşına uygun ve


Ergenlik Döneminde Ebeveynlik

Çocuklarımız lise tercihlerini yaptı. Önümüzdeki aydan itibaren liseye gidecek olan evlatlarımız bir yandan da ergenlik döneminin krizleriyle haşır neşir olacak. Ergenlik dönemi evlatlarımız için en kritik dönemlerden bir tanesi. Kişinin benliğini, karakterini şekillendiren dönemlerden bir tanesi. Bu döneme ilişkin ebeveynlere bilgi verme adına bu yazıyı kaleme alıyorum. Ergenlik dönemindeki bir çocuğa ebeveynleri olarak bizler nasıl davranmalıyız? Gelin hep birlikte inceleyelim…

Ergenlik dönemi çocukların ve ebeveynlerin en sıkıntılı dönemidir. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecinde duygusal, fiziksel ve bilişsel olarak değişim süreci ve bu süreç çocukların en bocaladığı dönemdir. Ergenlik döneminde anne ve baba da nasıl davranacağı konusunda sıkıntı yaşayabiliyor. Bu dönemde anne ve baba doğru bir tutum sergilerse çocuğun ergenlik dönemi de daha sıkıntısız geçer.

Özellikle bu dönemde çocuğumuzu başkaları ile kıyaslayıp küçük düşürmek, eleştirip, yargılamak ve fiziksel yapıları ile ilgili yorumlar yapmak çocuğun psikolojik olarak sıkıntı yaşamasına neden olur.

Bu sıkıntıları yaşamamak için çocuklarımızla iletişimimizin iyi olması gerekiyor. Bunun için her ne yaparlarsa yapsınlar, onları koşulsuz sevdiğimizi ve her koşulda destek olacağımızı göstermeliyiz.

Çocuğumuz konuştuğunda can kulağı ile dinlemeliyiz. Ailevi konularda birey olarak söz hakkı verip, vereceği kararlara saygı göstermeliyiz. Çocuğumuza örnek olabilecek olumsuz davranışlardan kaçınmalıyız. Anne ve baba çocukları ile ilgili kararlarda tutarlı ve net olmalı. Çocuklarımızla zaman geçirip,


Üniversite Tercih Sürecinde Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasının ardından, sınavda başarılı olan adaylar için yeni bir telaş başlıyor. Uzun yıllar boyunca emek vererek, iyi bir yükseköğretim kurumuna yerleşmeyi hedefleyen öğrenciler için yolculuk henüz bitmiş değil. Bu süreçte kazanan öğrencilerin en büyük kaygılarından biri de doğru üniversite tercihi yapmaktır. Bu yıl üniversite tercihleri 25 Temmuz ve 2 Ağustos tarihleri arasında yapılabilecek. Bu kısa zaman diliminde adayların, eğitim kariyerleri için doğru ve mantıklı kararlar vermesi büyük önem taşıyor. Üniversite tercihi, geleceğinize yön verecek en önemli adımlardan biridir ve bu adımı atarken çeşitli kriterleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tercih yapacağınız üniversitenin bulunduğu şehir ve kampüsün konumu, yaşam standartlarınızı doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Şehrin büyüklüğü, ulaşım imkanları ve kampüsün şehir içindeki konumu, günlük yaşamınızın nasıl şekilleneceği konusunda belirleyici olacaktır. Büyük şehirlerde üniversite eğitimi almak, sosyal ve kültürel imkanlar açısından zenginlik sunarken, küçük şehirlerde daha sakin bir eğitim hayatı sürdürebilirsiniz. Ulaşım maliyetleri ve süreleri de göz önünde bulundurmanız gereken diğer unsurlardandır. Kampüse yakın bir yerde konaklamak, zaman ve maliyet açısından avantaj sağlayabilir. Üniversite eğitimi süresince karşılaşacağınız maliyetler, tercihlerinizi yaparken dikkat etmeniz gereken bir diğer önemli husustur. Üniversitenin bulunduğu şehirdeki yaşam maliyetleri, konaklama ücretleri, beslenme giderleri ve sosyal aktiviteler için yapacağınız harcamalar bütçenizi zorlamamalıdır. Bu nedenle,


Küçük Önlemler ile Büyük Felaketlerin Önüne Geçebiliriz

İzmir’de dün yine ciğerlerimizi yakan olaylar yaşandı. Buca, Gaziemir, Torbalı, Aliağa ve şehrin çeşitli noktalarında aynı anda başlayan yangınlar, adeta “İzmir Yanıyor” dedirtti. Bu yangınların nedeni, artan sıcaklıklar, yüksek nem oranı ve çeşitli çevresel faktörlerin birleşiminden kaynaklanıyor. Ancak uzmanlar, yangınların yüzde 88’inin insan faktörü nedeniyle çıktığını belirtiyor. Bu da demek oluyor ki, yangınları önlemek için en çok dikkat etmesi gerekenler bizleriz. Eğer dikkatli davranmazsak, yangın felaketleri çevremizde eksik olmayacak. Teknolojinin ne kadar geliştiği ya da müdahale imkanlarının ne kadar arttığı önemli değil; doğal afetler, çevresel koşulların etkisiyle müdahaleyi zorlaştırabiliyor. Rüzgarın yönü, sıcaklık durumu, yangın bölgesine ulaşım yollarının durumu gibi faktörler müdahalenin gecikmesine sebep olabilir. Bu yüzden, yangınlara müdahale edilene kadar iş işten geçmiş olabiliyor.


Ekonomik Sıkıntının Yükünü Emekliler Çekiyor

Ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyoruz ve bu zorluğun en büyük yükünü maalesef emekliler çekiyor. Hayat şartları giderek zorlaşıyor ve artan fiyatlar karşısında emekli maaşları adeta mum gibi eriyor. Yıllarca emekli olmak için çalışan, didinen insanların şimdi geçim sıkıntısı yaşıyor olması büyük bir adaletsizlik ve toplumun önemli bir sorunu haline gelmiş durumda. Özellikle belirli bir yaşa gelmiş, çalışacak durumda olmayan ve sabit bir gelir kaynağı bulunmayan emekliler bu şartlarda nasıl geçinebilir? Emeklilerin günlük yaşantıları her geçen gün daha da zorlaşıyor. Market market dolaşıp en ucuz ürünü bulmaya çalışmak, akşam saatlerinde Pazar yerlerinde daha uygun fiyata sebze, meyve almak artık onların rutinlerinin bir parçası haline geldi. Emekliler, sosyal hayattan da kopmuş durumda. Ekonomik zorluklar yüzünden evlerine misafir davet edemiyor, dostları ve akrabaları ile zaman geçiremiyorlar. Can sıkıntısından eş, dost ve akrabaları evine davet etmek isteyen bu insanlar, geçim sıkıntısı yüzünden misafir kabul edemez hale geldi. Bu durum, onların psikolojilerini de olumsuz etkiliyor ve daha da zor durumda kalmalarına neden oluyor. Emeklilik, insanların yıllarca çalışıp biriktirdikleri bir hak olmalı ve emekliler bu dönemde rahat bir yaşam sürdürmelidir. Ancak mevcut ekonomik koşullar altında, bu durum ne yazık ki böyle değil. Emekli maaşı, yaşam maliyetleriyle orantılı olarak artırılmadığı sürece, emekliler her geçen gün daha da fakirleşiyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Bu, sadece maddi değil, aynı zamanda manevi bir sıkıntı da yaratıyor. İnsanların, emeklilik dönemlerinde huzurlu ve mutlu bir yaşam sürdürmesi gerektiği düşünülürken, mevcut koşullar altında bunun mümkün olmadığını görmek üzücü. Emeklilerin daha iyi bir yaşam sürdürebilmeleri için emekli maaşına anlamlı ve yeterli bir zam yapılması gerekmektedir. Bu, sadece onların hayat standartlarını yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun genel refah seviyesini de artırır. Emeklilerin rahat ve huzurlu bir yaşam sürdürebilmeleri, toplumun diğer kesimlerini de olumlu etkiler. Emekliler, kendilerini güvende hissettiklerinde, daha aktif ve sosyal olabilirler. Bu da toplumun genel sağlığına ve mutluluğuna katkıda bulunur. Ekonomik sıkıntılar sadece emeklileri değil, aynı zamanda onların ailelerini de etkilemektedir. Çocuklar ve torunlar, emeklilik maaşının yetersizliği nedeniyle maddi destek sağlamak zorunda kalıyor. Bu durum, aile içi dinamikleri de olumsuz etkileyebiliyor. Aileler, kendi ekonomik sıkıntılarını çözmeye çalışırken, bir yandan da emeklilere destek olmak zorunda kalıyorlar. Bu, genel aile bütçesinde büyük bir yük oluşturuyor ve aile içi ilişkileri de zorlayabiliyor. Emekli maaşına yapılacak anlamlı bir zam, sadece emeklilerin değil, aynı zamanda ailelerinin de rahat bir nefes almasını sağlayacaktır. Emekliler, yaşamlarının bu döneminde ekonomik sıkıntılarla boğuşmak yerine, hayatlarının geri kalanını huzur içinde geçirebilmelidir. Bu, onların en doğal hakkıdır ve bu hakkın sağlanması için gerekli adımlar atılmalıdır. Ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyoruz, ancak bu zorlukların en büyük yükünü emeklilere yüklemek doğru değil. Toplum olarak, emeklilerimize hak ettikleri değeri vermeli ve onların yaşam standartlarını yükseltmek için gerekli adımları atmalıyız. Emekli maaşlarına yapılacak anlamlı zamlar, onların yaşam kalitesini artıracak, psikolojik ve fiziksel sağlıklarını koruyacak ve toplumun genel refah seviyesini yükseltecektir. Bu nedenle, emeklilerin iyi bir yaşam sürdürmesi için emekli maaşlarına ciddi ve anlamlı zamlar yapılmalıdır. Böylece, emekliler hayatlarının geri kalanını rahat ve huzurlu bir şekilde geçirebilirler.


Enflasyon Artışı Alım Gücünü Azaltıyor

Enflasyonun artması, toplumun her kesiminde alım gücünün azalmasına neden oluyor. Özellikle pazarlarda ve marketlerde yaşanan sürekli fiyat artışları, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmasına yol açıyor. Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için yeterli ve dengeli beslenme büyük önem taşır. Ancak, her geçen gün artan gıda fiyatları, insanların bu ürünlere erişimini zorlaştırıyor. Bu durum hem bireylerin sağlığını tehdit ediyor hem de toplum genelinde yaşam kalitesinin düşmesine sebep oluyor. Türkiye, tarım ve hayvancılık açısından oldukça elverişli topraklara sahip olmasına rağmen, artan üretim maliyetleri çiftçileri zor durumda bırakıyor. Tarım için gerekli olan tohum, gübre, ilaç ve mazot gibi temel girdilerin ithal edilmesi, maliyetlerin yükselmesine neden oluyor. Çiftçinin üretimden elde ettiği kazanç, yüksek maliyetler nedeniyle giderek azalıyor. Üretici, kazancının düşmesi nedeniyle yeterli yatırım yapamıyor ve bu da verimliliği olumsuz etkiliyor.


Orman Yangınlarını Önleyerek Doğamızı Koruyabiliriz

Ormanlar, canlı yaşamı için vazgeçilmez bir kaynak olmanın yanı sıra, iklim üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir. Doğal afetler karşısında koruyucu bir kalkan görevi görerek büyük yıkımların önlenmesine yardımcı olur. Ne yazık ki, günümüzde ormanlarımız hızla yok oluyor. Nüfus yoğunluğunun artmasıyla birlikte kentleşme ve tarım arazilerinin genişlemesi, orman yangınları tehdidini de beraberinde getiren iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Orman yangınları, ekolojik sistemi derinden etkileyerek büyük zararlar verir. Bu yangınlar sonucunda birçok canlı türünün yaşam alanı yok olurken, erozyon ve sel gibi doğal afetlerin de sıklığı ve şiddeti artar. Ormanların yok olması, iklim değişikliklerine de doğrudan katkıda bulunur ve bu durum, küresel ısınma gibi ciddi sorunların büyümesine neden olur. Orman yangınlarını en aza indirmek için çeşitli önlemler alınmalıdır. Yangın çıkma ihtimali yüksek olan bölgelerde tedbirlerin artırılması gerekmektedir. Özellikle yaz aylarında ormanlık alanlarda ateş yakılmamalı ve sigara izmaritleri dikkatlice söndürülmelidir. Kurak dönemlerde ormanlara giriş ve çıkışlar sınırlandırılmalı veya tamamen yasaklanmalıdır. Ayrıca cam ve cam kırıklarının ormanlık alanlara atılmaması konusunda halk bilinçlendirilmelidir. Orman yangınlarıyla mücadelede görev alacak kişilere gerekli eğitimlerin verilmesi büyük önem taşır. Bu kişilerin yangın durumunda hızlı ve etkili bir şekilde müdahale edebilmeleri için sürekli olarak hazırlıklı olmaları sağlanmalıdır. Ormana yakın bölgelerde yaşayan halk, yangın tehlikesine karşı bilgilendirilmeli ve farkındalık artırılmalıdır. Olası bir yangın durumunda ise zaman kaybetmeden 177 yangın ihbar hattı aranarak yetkililere haber verilmelidir.


Küresel Isınma ile İklimlerde Değişiyor!

Küresel ısınma, gezegenimiz üzerindeki iklimlerde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Ülkemiz de bu değişikliklerden nasibini alıyor. Kış ve bahar aylarının kısa sürmesi, yağış miktarının azalması ve hava olaylarının sıklıkla artması, iklim değişikliklerinin belirgin göstergelerindendir. Bu durum, sıcaklıkların artmasında büyük bir rol oynamaktadır. Özellikle kentleşme ile birlikte artan beton yığınları, sıcaklıkların daha da yükselmesine sebep olmaktadır. Bu durum, çeşitli sağlık problemlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Artan sıcaklıklar, sıcak çarpmalarının daha sık görülmesine yol açmaktadır. Risk grubunda olan çocuklar, yaşlılar, tansiyon, şeker, kalp ve solunum hastalıkları olan kişiler, sıcak çarpması açısından büyük tehlike altındadır. Bu nedenle, bu kişilerin özellikle öğle saatlerinde dışarıya çıkmamaları ve sıcak havayla temas etmemeleri gerekmektedir. Sıcak havalarda, çalışma durumunda olan bireylerin geniş şapkalar takmaları, bol ve açık renkli elbiseler giymeleri önerilmektedir. Aynı zamanda bol sıvı tüketimi de vücudun sıvı dengesini korumak için oldukça önemlidir. Sıcak çarpan birine müdahale ederken, eğer kişi kendini iyi hissetmiyor ve bilinci kapalıysa, zaman kaybetmeden hastaneye götürülmelidir.

Küresel ısınmanın temel nedeni, fosil yakıtların yakılması sonucunda atmosfere salınan sera gazlarının artmasıdır. Karbon dioksit (CO2) ve metan (CH4) gibi sera gazları, atmosferde birikerek ısının dışarıya kaçmasını engeller ve böylece gezegenin ortalama sıcaklığının artmasına neden olur. Bu süreç, buzulların erimesine, deniz seviyelerinin yükselmesine ve hava olaylarının daha


Kurban Bayramı ve Paylaşma Bilinci

Kurban Bayramı, Müslümanlar için önemli ve kutsal bir ibadetin yerine getirildiği mübarek bir bayramdır. Bu bayram, Allah’a yakınlaşmak amacıyla kurban kesme ibadetinin gerçekleştirildiği bir dönemdir. Kurban Bayramı’na sayılı günler kala, insanların hazırlıkları ve telaşı artmaktadır. Kimileri bayramı tatilde geçireceği için yollara düşerken, kimileri de evlerinde bayramı karşılamak için temizlik, alışveriş gibi hazırlıklara başlamaktadır. Ancak, günümüzde bu bayramın eski bayramlar gibi coşkuyla kutlanmadığına dair yaygın bir kanı mevcuttur. Bizim görevimiz, bayram bilincinin ve değerlerinin yok olmaması için bu kültürü bizden sonraki nesillere aktarmaktır.


Dijital Bağımlılığın Çocuklar Üzerindeki Etkileri ve Çözüm Önerileri

Artık teknoloji çağındayız. Bir zamanlar sokaklarda oyun oynayarak vakit geçiren çocuklar, günümüzde dijital dünyaya sıkışmış durumda. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte, özellikle pandemi döneminde, evden çalışma ve öğrencilerin internet üzerinden derslere katılımı gibi yeni normallerle karşılaştık. Bu süreçte internet kullanımı zirve yaptı ve dijital bağımlılık, özellikle çocuklar arasında ciddi bir sorun haline geldi. Dijital bağımlılık, çocukların aile, eğitim, sosyal ve fiziksel hayatlarında çeşitli sorunlara yol açmaktadır.

Yazının devamı İlkses Gazetesi’nde… 
 


Sağlıklı Hayatın Faydaları

Sağlıklı bir hayat, fiziksel, sosyal ve ruhsal açıdan kendimizi iyi hissetmemizi gerektirir. Sağlıklı bir birey olabilmek için birçok faktörün bir araya gelmesi önemlidir. Beslenme alışkanlıklarımız, hareketli bir yaşam tarzı, stres yönetimi ve olumlu ilişkiler kurma gibi unsurlar sağlıklı bir yaşamın temel taşlarıdır. Bu unsurları hayatımıza dahil edebilmek için istikrarlı ve kararlı olmamız gerekir. Sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biri beslenme alışkanlıklarımızdır. Tükettiğimiz yiyecekler vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamalı ve sağlığımızı desteklemelidir. Bu nedenle, yediğimiz her şeyin mevsimine uygun, temiz ve ihtiyacımız kadar olmasına özen göstermeliyiz. Mevsiminde tüketilen yiyecekler, besin değeri açısından daha zengin ve taze olur, bu da vücudumuza daha fazla fayda sağlar. Ambalajlı ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak da oldukça önemlidir. Bu tür gıdalar genellikle yüksek miktarda şeker, tuz ve sağlıksız yağlar içerir. Ayrıca, koruyucu maddeler ve katkı maddeleri içerirler ki bunlar uzun vadede sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Doğal ve taze gıdaları tercih etmek, vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri daha iyi almamıza yardımcı olur. Alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak da sağlıklı bir yaşamın bir diğer önemli parçasıdır. Alkol ve sigara kullanımı, vücudumuzda geri dönülmez hasarlara yol açabilir ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle, bu tür alışkanlıklardan uzak durmak, genel sağlık durumumuzu iyileştirir ve yaşam kalitemizi artırır.


Başıboş Sokak Hayvanları Meselesi

Son zamanların konuşulduğu başıboş sokak hayvanlar var. Bu saldırgan köpeklere zarar verilmeden ne yapabiliriz sorusu da insanı düşündürüyor.


Gençlerin en büyük destekçisi ebeveynleri olmal

Gençlik, çocukluğun doğal bir devamı olarak fiziksel, psikolojik ve sosyal değişimlerin yoğun yaşandığı bir süreçtir. Bu dönemde gençlerin, olumsuz deneyimlerden ve sıkıntılardan korunarak sağlıklı bir şekilde gelişmelerini sağlamak, ebeveynlerin en önemli görevlerinden biridir. Ebeveynler olarak gençlerimizi kendi yaşam tarzımıza göre yönlendirmeye çalışmak yerine, onların bireysel ihtiyaçlarını ve isteklerini anlamak ve bu doğrultuda desteklemek çok daha doğru bir yaklaşımdır. Günümüzde sosyal, kültürel ve ekonomik değişimler, gençlerin bir arayış içinde olmalarında büyük rol oynamaktadır. Bu hızlı değişim dönemlerinde ebeveynlerin baskıcı ve kontrolcü yaklaşımlar yerine, dinleyen, anlayan ve çözüm odaklı bir tutum sergilemeleri gerekmektedir. Gençlerin kendilerini ifade etmelerine, düşüncelerini ve duygularını paylaşmalarına olanak tanımak, onların güven duygusunu pekiştirir ve sağlıklı bir gelişim süreci geçirmelerine yardımcı olur. Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte gençler, olumlu ya da olumsuz her türlü bilgiye kolayca erişebilmektedir. İnternetin sunduğu sınırsız bilgiye ulaşım, gençlerin bilgi sahibi olma, merak ettiklerini öğrenme ve beğendikleri kişileri rol model olarak alma süreçlerini hızlandırmıştır. Ancak, bu durum beraberinde bazı riskleri de getirmektedir. Kabul görme isteği, popüler olma arzusu ve kısa yoldan para kazanma gibi hedefler, gençler için cazip hale gelebilmektedir. Bu tür risklerin farkında olan ebeveynler, gençleri bilinçlendirmek ve doğru yönlendirmek için çaba göstermelidir. Bu süreçte, ebeveynlerin rolü kadar, okul ve çevrenin de gençlerin sağlıklı


Geleceğimiz İçin Eğitimde Şiddettin Önüne Geçilmesi Şart

Okullarda yaşanan şiddet olayları son zamanlarda endişe verici bir artış gösteriyor. Son olarak İstanbul Eyüp Sultan’da yaşanan acı olay eğitimde yaşanan şiddet olaylarının vahametinin son örneği oldu. Özel bir okulda müdürlük yapan ve ömrünü eğitime adayan İbrahim Oktugan’ın eğitim verdiği sıralarda yaşama veda etmesi tüm eğitim camiasının yaşananların karşısında ne kadar çaresiz olduğunu göstermiş oldu. Eğitimdeki yaşanan şiddet artışı sadece öğrenciler arasında değil, aynı zamanda öğrenci-öğretmen, öğretmen-veli ve idare-öğretmen ilişkilerinde de gözlemleniyor. Şiddetin yaygınlaşmasının ardında yatan en büyük etkenlerden biri, ebeveynlerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmemesi ve onları kontrol etmemesidir. Aile içi şiddetin varlığı da bu durumu körükleyen bir diğer faktördür.

Okullardaki şiddetin artmasında etkili olan diğer unsurlar arasında kötü arkadaş grupları, uyuşturucu ve silah kullanımının kolaylaşması yer alıyor. Özellikle gençler arasında çeteleşme eğilimi gösteriyor ve bu durum okullardaki şiddet olaylarını arttırıyor. Ayrıca, başarı düzeyindeki düşüklük de şiddetin yayılmasına katkı sağlıyor.

Şiddetin önlenmesi için çeşitli adımlar atılabilir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konu ile ilgili ciddi bir çalışma yaparak yasal bir zeminin oluşturulması gerekiyor. Şiddet olaylarıyla ilgili seminerler ve konferanslar düzenlenmeli ve öğrencilere, öğretmenlere ve velilere yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Okul güvenliği ön planda tutulmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Ayrıca, öğretmen, öğrenci ve veli arasında iş birliği ve iletişim güçlendirilmelidir. Herhangi bir


İşçi Hakları

Bu yıl da 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nı geride bıraktık. Türkiye’nin dört bir yanında meydanlar doldu, işçiler emek sloganları attı. 1 Mayıs’ta emek kavramının ne kadar yüce bir şey olduğunu haykıran işçiler ertesi gün yeniden sömürüldükleri işyerlerine geri döndü. Bazıları ise kendi bayramlarında alanlara inecek fırsatı dahi bulamadı. Bu da ayrı bir ironi.


Ulaşım Sorunu Sadece Trafik İçin mi Önemli?

İzmir, Türkiye’nin önemli şehirlerinden biri olmasına rağmen, başlıca sorunlarından biri trafik konusudur. Ancak trafik sadece bir sorun olarak değil, aynı zamanda bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Trafik, bir şehirdeki hareketliliği, canlılığı, ekonomik ve sosyal faaliyetlerin çeşitliliğini yansıtır. Dolayısıyla, bir kentin trafiğinin yoğun olması, o kentin gelişmişliği ve büyüklüğü ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, trafik yoğunluğu yerine trafikte geçirilen süreye odaklanmak önemlidir.


Deprem gerçeği ile yüzleşmek şart

Türkiye, jeolojik konumu gereği deprem riski taşıyan bir ülkedir. Bu sebepten dolayı, ülkemizde en fazla can ve mal kaybına sebep olan doğal afetlerin başında depremler gelmektedir. Özellikle 6 Şubat depremi gibi, 11 ilimizi derinden etkileyen ve adeta yerle bir eden felaketler, bu durumu açıkça göstermektedir. Son zamanlarda yaşanan Tokat ve İzmir depremleri de ülkemizin her bölgesinin deprem riski altında olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Özellikle İzmir gibi büyük bir kentin, olası 7 ve üstü büyüklükteki bir depreme karşı hazırlıklı olması gerekmektedir. Bu konuda alınması gereken önlemler arasında, kentin yapı stokunun güçlendirilmesi ve yeni yapıların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edilmesi önemlidir. Ayrıca, toplanma alanlarının belirlenmesi, barınma ve acil durum planlarının yapılması da hayati öneme sahiptir. Merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin iş birliği içinde, afet anında hızlı müdahale için kent içi ve çevre yollarının uygun hale getirilmesi ve altyapının güçlendirilmesi gerekmektedir.

İzmir gibi deprem riski taşıyan bir şehirde yaşayan bireyler olarak, olası bir depremde zarar görmemek için bilinçlenmemiz gerekmektedir. Bu bilinçlenme sürecinde öncelikli olarak, yaşadığımız binaların depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol etmeli ve gerekirse güçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Ayrıca, devrilebilecek eşyaları sabitlemek ve deprem anında nasıl hareket etmemiz gerektiği konusunda eğitim almak da önemlidir. Bu önlemlere uyulduğu takdirde, deprem sonrası en