Yaşadığımız şehirlerin her geçen gün daha kötü bir hale geldiğini görmek hepimizi üzüyor. Verdiğimiz vergilerin, desteklediğimiz yöneticilerin, sandıkta kullandığımız oyların karşılığını ne yazık ki alamıyoruz. Belediyeler, vatandaş için hizmet üretmesi gereken kurumlar iken, birçok yerde sorunlara kayıtsız bir yönetim anlayışı hâkim.
Her gün karşılaştığımız sorunlara bir göz atalım:
Temizlik: Şehirlerimiz çöp içinde. Caddeler, sokak araları, parklar olması gerektiği gibi temizlenmiyor.
Altyapı: Mahalle aralarındaki yollar bozuk, kaldırımlar kırık dökük, yürümek bile eziyet haline gelmiş.
Şehir Planlaması: Plansız yapılaşma, düzensiz trafik, yeşil alanların azalması... Şehir düzeni tam bir keşmekeş.
Sağlık ve Hijyen: Kanalizasyon sistemleri yetersiz, lağım suları açıkta akıyor ve hastalıklara davetiye çıkarıyor.
Bu sorunlar vatandaşlar tarafından defalarca kez şikâyet edilmesine rağmen çözüme kavuşmuyor. Ne yazık ki bu ilgisizlik, zamanla halkın da umursamaz hale gelmesine sebep oluyor. Şikâyet etmekten bıkan insanlar, çaresizce bu olumsuzluklara alışıyor.
En acı olan şey ise, belediyelerin hizmet yerine reklam odaklı bir yönetim anlayışı benimsemesi. Şehirde yapılan en ufak bir hizmetin ardından devasa pankartlar, billboardlar ve sosyal medya paylaşımlarıyla "hizmet" gösterisi yapılıyor. Bir çöp konteyneri koyduklarında bile başkanın kocaman fotoğrafını görüyoruz!
Oysa halk, belediye başkanına oy verirken ondan reklam yapmasını değil, görevini yerine getirmesini bekliyor. Vatandaşın talebi çok basit: Vergilerinin karşılığında temiz, düzenli ve yaşanabilir bir şehirde yaşamak.
Yurtdışında turizm sektöründe çalışan dostlarımla bu konuyu tartıştığımda aldığım yanıt gerçekten düşündürücüydü:
"Türkiye cennet gibi bir ülke, ama şehirlerinizin durumu çok kötü. Temizlik, yollar, şehir düzeni berbat halde. Belediyeler yeterince çalışmıyor."
Bir turist bile bunu fark edip eleştirebiliyorsa, işlerin ne kadar kötüye gittiğini anlamak zor değil. Hele ki turistik bölgelerde, insanların en çok ziyaret ettiği yerlerde bile bu düzensizliğin hâkim olması tam anlamıyla bir felaket.
Belediyecilik, halka hizmet etmek için var olan bir sistemken, ne yazık ki rant, torpil ve çıkar ilişkilerinin döndüğü bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Vatandaş yerine belli zümrelere hizmet eden, "hallederiz" zihniyetiyle iş yapan yöneticiler olduğu sürece, halkın gerçek sorunlarına çözüm üretilmesi mümkün değil.
Sorun çok açık: Liyakatten uzak, hizmet aşkı olmayan bir belediyecilik anlayışı ile yönetildiğimiz sürece, yaşadığımız şehirlerin durumu düzelmeyecek.
Peki, bu kötü gidişata karşı ne yapabiliriz?
Sorgulamalıyız! Seçimden seçime değil, her zaman belediyelerin çalışmalarını takip etmeli ve sorgulamalıyız.
Tepki Koymalıyız! Sosyal medya, yerel basın ve belediye meclis toplantıları gibi platformlarda sesimizi duyurmalıyız.
Şeffaflık Talep Etmeliyiz! Belediyelerin harcamalarını, projelerini ve hizmet süreçlerini denetleyebileceğimiz mekanizmalar kurulmasını istemeliyiz.
Oylarımızı Bilinçli Kullanmalıyız! Reklam yapana değil, gerçekten hizmet eden kişilere destek vermeliyiz.
Bir belediye başkanının başarısı, şehrine yaptığı hizmetle ölçülmelidir; her köşe başına astığı kendi fotoğrafıyla değil!
Eğer biz vatandaşlar olarak bu zihniyete dur demezsek, yaşadığımız şehirlerin daha iyi bir hale gelmesini beklemek sadece hayal olur.
Artık daha bilinçli bir toplum olma zamanı!