Her Cuma namazına giden biri olarak, artık rahatsız edici bir tabloya tanık oluyorum. Namaz çıkışı neredeyse her seferinde bir el uzanıyor: “Şu cami inşaatına yardım”, “Bu Kur’an kursu için bağış”… Elbette cami, Kur’an kursu yapmak güzeldir, hayırlıdır. Ama asıl meseleye dokunmazsanız, o koca koca camiler taş yığınından öteye geçmez.
Normal vakit namazlarında camide üç beş kişiyi zor görürsünüz. Cuma günleri biraz artar, Ramazan ayında ise duygular kabarır, saflar dolar. Ama 11 ay boyunca din, iman, helal-haram, merhamet, vicdan… Hepsi rafa kaldırılır. Sanki Müslümanlık sadece Ramazan’da ya da Cuma namazında yaşanacak bir ibadetmiş gibi…
Toplum olarak hızla maneviyattan uzaklaşıyoruz. İnancımızı, örf ve adetlerimizi, köklerimizi kaybediyoruz. Bu boşlukta ise ateizm, deizm, selefilik, vahhabilik gibi akımlar, ucu belirsiz tarikatlar gençlerimizi kapıp götürüyor. Özüne yabancı, kimliğini yitirmiş, ruhsuz bir nesil oluşuyor.
Ve işin en acı tarafı…
Bu gidişata dur diyecek en önemli kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda yeterince görünür ve etkili değil. Evet, minareler yükseliyor, yeni camiler yapılıyor ama içini dolduracak cemaat nerede? O minarelerden ezan okunduğunda saf tutacak insan olmazsa, o caminin ne anlamı kalır?
Diyanet’in asli görevi, sadece imam atamak, hutbe okutmak, cami yaptırmak olmamalı. Asıl görev, dini sevdirmek, maneviyatı güçlendirmek, halkı bilinçlendirmek, gençleri kazanmak olmalı...
Peki Çözüm Ne?
Boş camiler ve kaybolan inanç tablosu karşısında, artık lafa değil, acil ve somut adımlara ihtiyacımız var:
1. Sahaya İnmek: İmamlar, sadece beş vakit namaz kıldıran memurlar olmaktan çıkmalı; halkın içinde, gençlerin abisi, yaşlıların dostu, toplumun rehberi olmalı.
2. Gençliği Kazanmak: Üniversitelerde, liselerde, gençlik merkezlerinde “Din ve Hayat” buluşmaları yapılmalı. Soru-cevap, açık sohbet, gönül diliyle anlatım…
3. Korkutarak Değil, Sevdirerek: Cehennem korkusuyla değil, cennet umuduyla; yasak listesiyle değil, güzelliklerle tanıtılan bir İslam.
4. Halkın Ayağına Gitmek: AVM’lerde, kahvehanelerde, pazar yerlerinde, stadyum önlerinde stantlar kurup insanlarla birebir temas kurmak.
5. Gönüllü Eğitim Seferberliği: Emekli imamlar, ilahiyat öğrencileri, gönüllüler ile mahalle mahalle dini sohbetler düzenlemek.
6. Medya ve Sosyal Medya Kullanımı: Diyanet, etkileyici kısa videolar, belgeseller, gençlerin ilgisini çekecek içerikler üretmeli.
Unutmayın:
Camilerimizi, ancak kalplerimizi yeniden imanla doldurarak doldurabiliriz. Aksi halde yükselen minarelerin gölgesinde sessizlik büyüyecek, ibadet edenler azalacak, ve bir gün fark edeceğiz ki artık sadece imamlar tek başına saf tutuyor…
Bu vebal ağırdır. Bu yük hepimizin omuzundadır. Ve biz bugün harekete geçmezsek, yarın çocuklarımızın gözlerinin içine bakacak yüzümüz olmayacak.