Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye'nin en köklü siyasi partisi olmasına rağmen son yıllarda iç çatışmalar, liderlik krizleri ve halkla olan bağlarını zayıflatma tehlikesiyle karşı karşıya. Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını taşıyan bu parti, zaman zaman önemli seçim başarıları elde etse de, bu kazanımları kalıcı bir siyaset anlayışına dönüştürmekte zorlanıyor.
Son yerel seçimlerde, iktidara karşı duyulan tepkiyle büyük şehirleri kazanan CHP, bu fırsatı değerlendirmek yerine iç çekişmelerle gündeme gelmeye devam ediyor. Peki, CHP’nin geleceği nasıl şekillenecek? Gerçek bir halk partisi mi olacak, yoksa kendi içindeki çatışmalarla zayıflayan bir yapı mı haline gelecek?
Bugün CHP’nin en büyük sorunu yönetim belirsizliği. Partiyi kimin yönettiği, kararları kimin aldığı ve hangi vizyonun benimsendiği konusunda net bir tablo yok. Bu durum, CHP’yi gerçek bir halk partisi olmaktan uzaklaştırıp, belli grupların güç mücadelesine sahne olan bir yapı haline getiriyor.
Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun parti içindeki konumu tartışmalara neden oluyor. İmamoğlu, belediye başkanı mı?, Partinin lider adayı mı?, yoksa Cumhurbaşkanı adayı mı? Bu soruların net bir yanıtı olmadığı gibi, CHP içinde bir kırılmaya da yol açıyor. Partinin bir sonraki seçimde nasıl bir strateji izleyeceği henüz belirsizken, şimdiden adaylık tartışmalarının başlaması yönetimdeki vizyonsuzluğu gözler önüne seriyor.
İstanbul, Türkiye’nin en büyük ve en önemli şehri olmasına rağmen, yıllardır çözülmeyi bekleyen temel sorunlarla boğuşuyor. Trafik çilesi devam ediyor, toplu taşıma sık sık arızalanıyor ve altyapı sorunları büyüyor. Ancak bu sorunların çözümü yerine, belediye bütçesinin büyük bir kısmı reklam kampanyalarına, etkinliklere ve yurt dışı gezilerine harcanıyor.
Özellikle "Kent Uzlaşısı" adı altında yapılan harcamalar, belediyenin mali yapısını daha da zor duruma sokarken, kaynakların ne kadar etkin kullanıldığı konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. CHP'li belediyelerde liyakat esasına dayanmayan atamalar ve partili isimlere verilen yüksek maaşlar, halkın CHP'ye olan güvenini sarsan en önemli faktörlerden biri.
Türkiye’de yargı sistemi zaman zaman eleştirilse de, hukuk herkese eşit mesafede olmalıdır. Son günlerde Ekrem İmamoğlu ve bazı belediye yöneticileri hakkında yapılan suç duyuruları da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Eğer bir hukuksuzluk varsa, bunun cevabını yargı vermelidir. Ancak bazı kesimlerin bu süreci siyasallaştırarak sokak eylemleri çağrısında bulunması, toplumsal gerilimi artırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Son günlerde yaşanan olaylarda, camilere yapılan saygısızlıklar, mezar taşlarının tahrip edilmesi ve polise yönelik saldırılar, demokratik bir toplumda kabul edilemez. Muhalefet, sokakları hareketlendirmek yerine, daha iyi politikalar üreterek halkın desteğini kazanmaya çalışmalıdır.
CHP, gerçekten halkın güvenini kazanmak ve iktidar alternatifi olmak istiyorsa, öncelikle kendi iç yapısını düzene sokmalı. Parti içi çekişmeler, grup çatışmaları ve kişisel hesaplar bir kenara bırakılmalı.
Türkiye’nin temel sorunları geçim sıkıntısı, işsizlik, eğitim ve sağlık gibi konular etrafında şekillenirken, CHP’nin gündemi ise daha çok kendi iç mücadelesine odaklanmış durumda. Bu noktada, CHP'nin artık şu sorulara yanıt vermesi gerekiyor:
Gerçekten halk için mi siyaset yapıyor, yoksa iç çekişmelerin gölgesinde mi kalıyor?
İktidar alternatifi olabilecek somut projeler üretebiliyor mu, yoksa yalnızca tepkisel bir muhalefet mi yapıyor?
Toplumun her kesimine hitap edebilen bir siyasi dil geliştirebiliyor mu, yoksa yalnızca kendi seçmen kitlesine mi sesleniyor?
Eğer CHP, gerçekten halkın güvenini kazanmak istiyorsa şu adımları atmak zorunda:
-Parti İçi Reform: Liyakat esasına dayalı bir yönetim anlayışı benimsenmeli. Kişisel çıkarlar değil, halkın çıkarları ön planda tutulmalı.
-Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Belediyelerde yapılan harcamalar açık ve şeffaf olmalı. Vergi gelirlerinin nasıl harcandığı konusunda halka düzenli bilgi verilerek güven oluşturulmalı.
-Gerçek Muhalefet Anlayışı: Sürekli "karşıtlık" üzerine kurulu bir siyaset yerine, halkın sorunlarına yönelik somut projeler üretilmeli.
-Toplumu Kutuplaştırmaktan Kaçınmak: Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri toplumsal kutuplaşma. CHP, birleştirici bir dil kullanarak geniş halk kitlelerine hitap etmeli.
Eğer CHP bu temel değişiklikleri yapmazsa, halkın güvenini daha da kaybederek siyasette etkisiz bir konuma sürüklenecektir. Önümüzdeki süreç, CHP’nin ya kendini yenileyerek gerçek bir halk partisi haline gelmesini ya da giderek zayıflayan bir yapı haline gelmesini belirleyecek.
Türkiye’de siyasi dengeler hızla değişirken, CHP’nin nasıl bir yol izleyeceği büyük önem taşıyor. Partinin iç sorunlarını çözmesi, halkın güvenini kazanması ve gerçek belediyecilik anlayışını benimsemesi gerekiyor. Aksi takdirde, CHP’nin eline geçen fırsatlar birer birer heba edilecek ve Türkiye’nin siyasi tarihinde büyük bir kayıp yaşanacaktır.
CHP, kendi içindeki karmaşadan sıyrılıp gerçekten halk için siyaset yapmaya başlayabilir mi? Yoksa parti içi çıkar çatışmaları, CHP’yi giderek zayıflatan bir bataklığa mı sürükleyecek? Önümüzdeki yıllar, CHP’nin kaderini belirleyecek en kritik dönem olacak.