Hemen her gün televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medyada aynı manzarayla karşılaşıyoruz: Birbirine şiddet uygulayan çocuklar, çeteler halinde sokaklarda gezen gençler, bıçaklama, silahla saldırı, kavga ve ölüm haberleri… Üstelik bu görüntüleri gizlemek yerine, utanmadan sosyal medyada paylaşıyor, “beğeni” toplama yarışı haline getiriyorlar.
Artık sokaklarımızda, mahallelerimizde ve hatta okullarımızda bile mafyavari tavırlarla dolaşan, korku salmayı bir güç göstergesi sanan bir nesil yetişiyor. Bir zamanlar umutla geleceğe baktığımız çocuklarımız, bugün ellerinde bıçak ve silahlarla kendi geleceklerini karartıyor, başkalarının hayatını cehenneme çeviriyor.
Peki, nerede anne-babalar? Nerede eğitim kurumları? Nerede bu çocukları suç işlemeye varmadan önce durdurması gereken mekanizmalar?
Anne ve babalar, kimi zaman çocuklarının ne yaptığından bihaber, kimi zaman ise trajik bir şekilde onların bu halleriyle gurur duyuyor. Oysa gerçek çok acı: Körpecik hayatlar daha yolun başında mahvoluyor. Cezaevlerine düşüyor, orada ıslah olmak yerine kanundaki açıkları öğrenip daha profesyonel bir suç makinesi olarak topluma dönüyorlar.
Sormak gerekiyor: Suç işleyene kadar ellerinde bıçakla, tabancayla sosyal medyada poz veren bu gençleri neden kimse görmüyor? Neden emniyet güçleri bu paylaşımlar suç işlenmeden önce dikkate alınmıyor? Suç işlendikten sonra “daha önce sosyal medyada şu şekilde paylaşım yapmıştı” diyerek ekranlara servis etmek iş işten geçtikten sonra neye yarar?
Asıl mesele şu: Çocuklarımızı bu hale getiren nedenleri görmezden geliyoruz.
Başta denetimsiz sosyal medya, şiddeti yücelten televizyon dizileri ve mafya filmleri… Bu filmleri izleyen gençler kendilerini bir “mafya babası” gibi görüyor, tavırlarını, konuşmalarını, hatta yürüyüşlerini bile bu karakterlere benzetiyor. Çantasında kitap olması gereken bir çocuk, belinde bıçakla dolaşıyor. Kütüphanelerde zaman geçirmesi gereken gençler, çetelerle sokaklarda poz veriyor.
Bu gidişatın sonu karanlık… Eğer bugün önlem almazsak, yarın ülkesine faydalı bir nesil yerine, serseri mayın gibi dolaşan bir suç ordusuyla karşılaşacağız.
Çözüm belli:
Caydırıcı cezalar artırılmalı, gençlerin “nasıl olsa çıkarım” düşüncesi ortadan kaldırılmalı.
Sosyal medya ve TV içerikleri sıkı bir şekilde denetlenmeli; şiddeti özendiren, mafyayı kahramanlaştıran yapımlar derhal kaldırılmalı.
Okullarda ve mahallelerde bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı; ailelere, öğretmenlere ve öğrencilere düzenli eğitimler verilmeli.
Aileler gözünü açmalı! Çocuğunun elinde telefon var diye rahat eden anne-babalar, ekranın arkasında ne olup bittiğini mutlaka takip etmeli.
Bugün bu sorun “birkaç gencin yanlış yolu” gibi görünebilir. Ama unutmayalım, yarın hepimizin çocuğu, torunu aynı bataklığa çekilebilir. Sessiz kalırsak sadece çocuklarımızı değil, ülkemizin geleceğini de kaybedeceğiz
Şimdi hep birlikte sormamız gereken soru şu: Daha kaç evladımızı toprağa düşürdükten sonra harekete geçeceğiz?