Kurban Resmi

Kaybolan Gençlik, Sessiz Çöküş


  • Oluşturulma Tarihi : 22.05.2025 14:53
  • Güncelleme Tarihi : 22.05.2025 14:53

Yıllar sonra bir özlemle, bir heyecanla döndüm memleketime. Sıla hasretiyle yanan yüreğim, tanıdık sokaklarda huzur bulacak sandım. Fakat gördüğüm manzara yüreğime su serpmedi; aksine, içimi dağladı. Çünkü karşılaştığım Türkiye, artık bıraktığım Türkiye değildi.

İnsanlarımız değişmişti. Yüzlerdeki tebessüm silinmiş, gözlerdeki sıcaklık sönmüştü. Eskiden bir selamla başlayan dostlukların yerini, telefon ekranlarına gömülmüş sessizlikler almıştı. Saygı yerini hoyratlığa, sevgi yerini ilgisizliğe, kanaatkârlık yerini gösterişe bırakmıştı. En çok da gençlikteki değişim canımı yaktı.

Bugün, kendilerine 'Z kuşağı' diyen bir nesil var karşımızda. Ama ben onlara sadece harflerle anılacak kadar yüzeysel bakamıyorum. Çünkü bu gençlik; kimliğinden uzak, ruhsuz bir kopya hayatın içinde kaybolmuş durumda. Maneviyatla bağlarını koparmış, inancını ya reddediyor ya da anlamaktan çok uzak bir noktada. Sosyal medyanın şekillendirdiği bir bilinçsizlik hali hâkim. Kimi ateizmi moda zannediyor, kimi satanizmi bir özgürlük sanrısıyla kucaklıyor. Oysa özünü, kim olduğunu, neden bu topraklarda olduğunu unutan bir gençlik; sadece kendini değil, bir milleti kaybettirir.

Burada suçu sadece gençlere yüklemek haksızlık olur. Anne babalar, evlatlarını dünya yarışına sokarken ruhlarını ihmal ettiler. Maddi başarılar, ahlaki değerlerin önüne geçti. Oysa çocuklara sadece 'nasıl başarılı olunur?' değil, 'nasıl insan olunur?' da öğretilmeliydi. Maneviyatı eksik bir eğitim, ağacı köksüz bırakmak gibidir; büyüse de fırtınada ilk o devrilir.

Bu noktada toplumsal kurumlarımızın, özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çok daha etkin bir rol üstlenmesi gerekiyor. Diyanet yalnızca cami yaptırmakla, hutbe vermekle görevli değildir. Diyanet, bu milletin manevi pusulasıdır. Gençliğe ulaşmak zorundadır. Onlara dini korkutarak değil, sevdirerek anlatmalıdır. Kalıplarla değil, kalpten bir yaklaşımla...

Sosyal medya gençlerin birincil iletişim aracıysa, Diyanet orada olmalıdır. Film ve diziler gençleri etkiliyorsa, Diyanet bu mecra üzerinden inanç ve ahlâk temalı, kaliteli yapımlar desteklemelidir. Ama dikkat! Bu projeler kuru vaazlar gibi değil; hayattan kesitlerle, samimi karakterlerle, etkileyici senaryolarla işlenmelidir. Dinin güzelliği; sevgisinde, merhametinde, adaletinde ve umudundadır. Gençlerimize bunu gösterebilirsek, yeniden özlerine döneceklerdir.

Maneviyat, insanın içindeki boşluğu doldurur. O boşluk doldurulmazsa, başkaları gelip sahte değerlerle doldurur. Bugün olan tam da budur. Sessiz bir çöküş yaşanıyor ve biz sadece izliyoruz. Oysa susmak, kayıtsız kalmak; geleceğimizi feda etmektir.

Bu çağrım sadece Diyanet’e değil; öğretmene, aileye, yazara, sanatçıya, her bireyedir. Gençliği kazanmak, milletin varlığını korumaktır. Unutmayalım: İnsan kaybı, toprak kaybından daha yıkıcıdır. Gençlerimizi kaybedersek, hepimiz kayboluruz.

Kaybolan Gençlik, Sessiz Çöküş
Mehmet Özer
Yazarımız Kim ?

Mehmet Özer