Yine bir yaz geldi… Avrupa’nın dört bir yanındaki milyonlarca gurbetçi, bavullarına sadece eşyalarını değil; yılların biriktirdiği hasreti, anılarını, çocukluk kokusunu, ana ocağının sıcaklığını doldurup Türkiye’ye, memlekete doğru yola düştü.
Bu yol, sıradan bir yolculuk değil; içinde milyonlarca kalbin attığı, gurbetin sızısını, memleket özlemini, gözyaşını taşıyan bir sıla yolu…
Ama ne yazık ki bu kutsal yolculuk, sadece vuslat sevinciyle dolu değil…
Tam aksine; türlü tuzak, tehlike, ihmal ve fırsatçılık dolu, dikenli bir yol…
Bitmeyen Çile, Yanan Gönüller…
Yola çıkan her gurbetçi ailesi; Almanya’dan, Fransa’dan, Hollanda’dan, İsveç'ten, Danimarka'dan, Belçika’dan kısacası bir çok avrupa ülkesinden binlerce kilometre sürecek bir yolculuğa umutla başlıyor.
Ama daha Avusturya sınırından itibaren çile başlıyor…
Macaristan, Romanya,Sırbistan, Bulgaristan yollarında 40-50 dereceyi bulan kavurucu sıcak, araç içinde bunalan çocuklar, nefes nefese kalan yaşlılar, sabaha kadar dinlenemeden direksiyon sallayan babalar, uykusuz anneler…
Bir tarafta kilometrelerce uzayan sınır kuyrukları; öte yanda tuvalet bulamayıp yol kenarlarında çaresiz bekleyen insanlar…
Ve bu uzun yolun ortasında pusuya yatmış vicdansızlar:
Sahte polis kılığında yol kesen, para isteyen çeteler…
Kaza süsü verip lastik patlatan, yardıma muhtaç görünerek yol kesen dolandırıcılar…
Sahte çekiciler, güvenilir görünen ama cüzdan boşaltan tamirciler…
Benzin istasyonlarında “kur farkı” bahanesiyle kartlardan çekilen ekstra yüzlerce euro…
Yabancı plakalı diye üç katı fiyat çeken oteller, restoranlar…
Düşünün; ömrünü gurbet elde alın teri dökerek geçirmiş bir aile, bir yıllık yorgunluğunu atmaya gelirken, daha Türkiye’ye ulaşmadan bin bir türlü tuzakla, riskle yüz yüze kalıyor…
Daha da acısı; çocuklarının gözleri önünde bu haksızlıklara, zorbalıklara katlanmak zorunda kalıyorlar.
Memleket Toprağına Değecek Diye…
Kapıkule’ye varınca yürekler bir nebze ferahlıyor…
Ama tam “Oh be, memlekete kavuştuk!” demeye kalmadan; bu kez de ülke içinde bitmeyen bir soygun ve fırsatçılık zinciri…
“Yabancı plakalı” diye fahiş fiyat isteyen tamirciler,oteller, restoranlar ve marketler..
Sınır kapısında bavulları didik didik arayan, saatlerce bekleten, saygısız davranan görevliler…
Kapikule ve Edirne cevresinde pusuda bekleyen 'yolunacak kaz' gözüyle bakan fırsatçılar...
Havaalaninda çalıştığını, ișten yeni ayrıldım yalanıyla, takım elbise ve sahte kimlikle gurbetçileri dolandırmaya çalışan sahtekar dolandırıcılar..
Edirne’den başlayarak “döviz bozduracak” diye bekleyen fırsatçılar…
İnsan düşünmeden edemiyor:
“Ben paramla, sevgimle, özlemimle geliyorum; peki neden bana kucak açmak yerine, cebime göz dikiliyorlar...
Bu İnsanlar Kim?
Bu insanlar, sadece tatilci değil…
Yıl boyunca gurbette biriktirdiği tasarrufunu ülkesine getiren…
Esnafa, otele, restorana, akrabalarına can suyu olan…
Döviz getirerek ülke ekonomisini ayakta tutan…
Çocuklarına “Burası senin vatanın” demek için bin bir zorlukla yola çıkan anneler, babalar, dedeler…
Yani Türkiye’nin sessiz ama güçlü kahramanları…
Peki çözüm yok mu?
Var; hem de akılla, vicdanla ve samimiyetle istendiğinde kolayca yapılabilecek şeyler var:
✅ Geçilen ülkelerde (Macaristan,Romanya, Sırbistan, Bulgaristan) 7/24 Türkçe destek veren acil kriz ve yardım hatları kurulmalı.
✅ Büyükelçilik ve konsolosluklarda yaz dönemi için “sıla yolu masası” oluşturulmalı; sosyal medyadan anlık uyarı, yol durumu, risk paylaşımı yapılmalı.
✅ Güvenilir benzin istasyonu, çekici, tamirci ve otel listesi hazırlanıp sınır kapılarında ve e-devlet’te dağıtılmalı.
✅ Kapıkule ve diğer sınır kapılarında “hoş geldiniz” tabelası yerine; gölgelikli alanlar, soğuk su dağıtımı, çocuk oyun alanı, yaşlı ve engelli yolcular için özel hizmet alanları kurulmalı.
✅ Yabancı plakalı araçlara yönelik fahiş fiyat uygulayan işletmelere ağır para cezaları ve lisans iptali getirilerek caydırıcılık sağlanmalı.
✅ Türkiye güzergahındaki illerde Jandarma ve Emniyet, “gurbetçi koruma timi” kurarak görünür devriye yapmalı.
✅ Gurbetçilerin mağduriyetini bildirebileceği şikayet hattı ve hızlı çözüm birimi oluşturulmalı.
Son Söz:
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Bakanlarımız, yetkililerimiz…
Bu insanlar yolun çilesine razı, sıcağa, uykuya, yorgunluğa razı…
Ama kendilerini sahipsiz hissetmeye razı değil!
Unutmayalım ki;
“Memleket yolu uzun olabilir, taşlı olabilir…
Ama en ağır taş; gurbetçinin omzundaki sahipsizlik duygusudur.”
O taşın altına elimizi koymak; onları “misafir” değil, ev sahibi hissettirmek bizim elimizde…
Çünkü bu insanlar, bavulunda sadece hediye değil; memleket sevgisini, çocuklarının kalbinde vatan sevgisini taşıyor.
Onların yolu tuzakla değil; devletin şefkati, adaleti ve sahip çıkışıyla döşensin…
O zaman sıla yolu, gerçekten “gözyaşı” değil; umut ve gurur yolu olur.