Daha önceki yazımda da belirtmiştim: Ülkemizde başlatılan yolsuzluk, rüşvet ve rant operasyonları toplumun vicdanında yankı buldu, bir nebze de olsa umut oldu. Öte yandan Maliye Bakanlığı’nın vergi adaletini sağlamak amacıyla az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasına yönelik düzenlemeleri önemli bir başlangıçtır. Aşırı lüks içinde yaşayanlarla geçim mücadelesi verenler arasındaki uçurumu azaltmak için yapılan bu çalışmaların sekteye uğramaması umuluyor. Yüksek gelirli doktor, avukat, kuyumcu, emlakçı, galerici gibi meslek gruplarının düşük beyanlarının incelenmesi, gelir adaletsizliğinin giderilmesine katkı sağlayacak. Bu süreç kişisel çıkarlar yüzünden engellenmezse, gerçek adalet yerini bulacak ve milletin devlete olan güveni güçlenecek. Çünkü artık millet, yıllardır sırtında kambur gibi taşıdığı bu pisliğin temizlenmesini istiyor. Ama dikkat: Gerçek temizlik, “seçici” olmaz. Gerçek adalet, “taraflı” olmaz. Gerçek mücadele, “işine geleni koruyup gelmeyeni ezmek” değildir! Evet, büyükşehir belediyelerinde, şirketlerde, holdinglerde kara para aklama, haksız kazanç ve illegal bahis soruşturmaları memnuniyet verici. Bu yüzden temizlik “herkese eşit” yapılmadıkça, milletin gözünde bu operasyonların samimiyeti hep tartışılır kalacaktır.
Siyaset Üstü Olması Gereken Hesaplaşma, Siyasetin Kirli Elinde Kirleniyor
Bugün ne yazık ki ana muhalefet lideri, bu soruşturmaları sahiplenip destek olmak yerine, onları “siyasi komplo” gibi gösterip ülkeyi dışarıya şikayet ediyor. Asıl amacı, kendi çevresini, özellikle de İmamoğlu ve çevresindeki belediyeleri aklamak. Bu tavır, halkın aklıyla alay etmekten farksız. Millet her şeyi görüyor, hissediyor. Halk artık “mağdur edebiyatı” dinlemek değil, hesap vermeyi göze alan siyasetçiler görmek istiyor. Ama madalyonun diğer yüzü de var. İktidar cephesinde, Cumhur İttifakı içinde de hatırı sayılır ölçüde yolsuzluk iddiaları, rant ilişkileri, çıkar ağları konuşuluyor. Fakat nedense bunlar kamuoyunda pek yer bulamıyor, gündem olmuyor. Bu durum, halkın gözünde ciddi bir güvensizlik oluşturuyor. Çünkü adaletin bir eli “muhalefeti” sıkarken, diğeri “iktidarı” okşuyorsa; o adaletin adı artık adalet değildir, gösteri olur. Gerçek Adalet, Önce Kendi Evini Süpürmekle Başlar
Cumhur İttifakı içinde “dava adamı” maskesi takıp, Cumhurbaşkanını ve partiyi kendi menfaatleri için kullanan, makamını kişisel servet aracına çeviren çok sayıda kişi var. Bunlar hem Cumhurbaşkanına hem partiye hem de millete zarar veriyor. Bu tür çıkarcılar, halkın gözünde partiyi kirletiyor. Çünkü vatandaş artık boş nutuk değil, samimi temizlik istiyor. Eğer gerçekten “temiz siyaset” diyorsak, o zaman temizlik önce içeriden başlamalı!
İktidar, bu asalaklardan arınmadan, muhalefetin kirli yüzünü sorgulama hakkını da yitirir. Bu operasyonlar sadece muhalefete yapılır, iktidarın kirli yüzü görmezden gelinirse millet inanmaz. Yolsuzlukla mücadele, parti logosuna göre değil, delile, suça ve hakikate göre yapılmalı. İktidar, kendi belediyelerine ve kadrolarına yapılan soruşturmaları da şeffafça duyurmalı; halkın önüne belgeleri koymalı. Ancak o zaman insanlar, “adalet herkes için var” diyebilir. Ancak o zaman güven yeniden inşa edilir.
Eğer gerçekten adalet, şeffaflık ve temiz bir siyaset istiyorsak, önce kendi saflarımızdan başlamalıyız. “Temiz Eller Operasyonu” sadece bir kampanya değil, bir ahlak devrimi olmalı. Parti farkı gözetmeden, “bizimkiler” – “sizinler” ayrımı yapmadan, ülkenin iliğini emen bu keneleri bir bir temizlemeden huzur bulamayız. Unutmayalım; adalet, herkes için geçerli olduğu gün güçlüdür. Ve son kez soruyorum: Gerçekten temizlenmek mi istiyoruz, yoksa kirli aynayı değiştirip kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz?