Tevekkeli Yaşıyoruz!
- Oluşturulma Tarihi : 24.10.2025 12:20
- Güncelleme Tarihi : 24.10.2025 12:20
Türkiye’de gerçekten ‘tevekkeli’ yaşıyoruz. Çünkü her sabah evden çıktığımızda, akşam sağ salim dönüp dönmeyeceğimizin hiçbir garantisi yok.
Bir gün elektrik çarpabilir, ertesi gün yolda açılmış ama uyarı konulmamış bir çukura düşebiliriz. Kaldırımda yürürken başımıza bir şey düşmesi, yaya geçidinde arabanın altında kalmamız, ya da ‘yorgun kurşun’ denilen bir ölüm kurşununa denk gelmemiz an meselesi. Trafikte zaten her an saldırıya uğrama, tartışma ya da kaza riski taşıyoruz.
Kısacası; biz bu ülkede yaşamı değil, hayatta kalmayı başarı olarak görür hale geldik.
ÖNLEM DEĞİL, ÖLÜMDEN SONRA ÖNLEM
Bizde bir sorun ancak can kaybı olunca fark edilir.
Yollar, kaldırımlar, köprüler, elektrik direkleri, altyapı sistemleri… Bunların hepsi, birileri ölmeden önce kimsenin aklına gelmez.
Neden mi? Çünkü bizdeki zihniyet ‘insana yatırım’ değil, ‘cüzdana yatırım’ zihniyetidir.
Kamu kurumları ve özellikle belediyeler, vatandaşın güvenliği ve huzuru için değil; çoğu zaman rant, çıkar ve gösteriş için çalışıyor. Elbette istisnalar var, gerçekten hizmeti görev bilen, liyakatle çalışan insanlar da var. Ama genel tablo içler acısı.
Bozuk yollar, kırık kaldırımlar, taşkın kanalizasyonlar, toplanmayan çöpler, sinek ve mikrop yuvası haline gelmiş mahalleler…
Sonra bir açıklama geliyor: En kısa sürede gerekli çalışmalar başlatılacaktır.
Ama o ‘en kısa süre’ genellikle birkaç can aldıktan sonra gelir.
BELEDİYELER NEDEN VAR?
Bir düşünelim… Belediyeler, kurumlar neden var?
Normalde amaç halka hizmettir. Ama bugün sahada görünen tablo bunun tam tersidir.
Yolsuzluk, rüşvet, rant, çıkar ilişkileri...
Vatandaşın ödediği vergilerle yapılan yatırımların çoğu, ne yazık ki hizmete değil, cebe gidiyor.
Büyük şehirler başta olmak üzere birçok yerde durum vahim.
Turizm bölgelerinde, özellikle sahil kentlerinde görüntü süsü verilmiş birkaç “gösteriş projesi” dışında gerçek anlamda bir hizmet yok.
Heykeller, açılış törenleri, billboard reklamları, ışıklı panolar… Hepsi vitrin. Ama o vitrinlerin arkasında çökmüş bir sistem, bozuk yollar, kesik sular ve elektirik, kirli sokaklar var.
VATANDAŞ NE İSTİYOR ASLINDA?
Temiz yollar, planlı şehirler, düzenli trafik, düzgün park alanlari,şehir icinde trafiğe kapalı alanlar,gerekli yerlerde üst geçitler,insanların rahat etmesi için uygulanacak kurallar,engelsiz kaldırımlar, güvenli bisiklet yolları, kesintisiz elektrik ve su,vs.daha bir çok uygulama yazabilirim...
Bunlar lüks değil, en temel yaşam hakkı. Ama kimse bunları talep etmiyor, ya da etse de sesi duyulmuyor.
SUÇ KİMDE?
Evet, yönetenler sorumlu. Ama biraz da bizde suç var.
Biz şikâyet ediyoruz ama gerçekten mücadele etmiyoruz.
Tepki göstermiyoruz, hesap sormuyoruz.
Yolsuzlukları, rüşvetleri, usulsüzlükleri görüp hâlâ o kişilere alkış tutanlar var.
Sadece kendi menfaatine dokunmadıkça herkes sessiz.
Oysa bu ülke, bu halk, bu yaşam şartlarını hak etmiyor.
Ama ne yazık ki ‘hak ettiğimiz gibi yönetiliyoruz’
Çünkü biz ses çıkarmadıkça, onlar da aynı düzeni sürdürmeye devam ediyor.
Son Söz
Türkiye’de yaşamak, bir mucizeye dönüşmemeli.
Bir günümüzü kazasız, belasız atlatmak ‘şans’ değil, ‘hak’ olmalı.
Ama biz hâlâ tevekkül ediyoruz…
Yani, aslında kader değil, ihmalin sonuçlarını yaşıyoruz.
 
                                     
        