Artık neredeyse her gün haber bültenlerinde, sosyal medyada ya da gazetelerde can kayıplı trafik kazası haberi görmeden bir gün bile geçmiyor.
Bir aile daha yıkılıyor, bir çocuk daha yetim kalıyor, bir anne daha evladının mezarına sarılıyor…
Gerçekten utanç verici, üzücü ve ülkemiz adına düşündürücü bir tablo bu.
Trafik konusunda maalesef “üçüncü dünya ülkesi” görüntüsünden uzaklaşamadık.
Üstelik bu kazalar sadece can değil, aynı zamanda büyük bir ekonomik kayıp anlamına da geliyor.
Peki, bu tabloyu değiştirmek için yapılanlar yeterli mi?
Sadece para cezaları, polis ve jandarma kontrolleri çözüm mü?
Kesinlikle hayır.
Çünkü bu, sadece sorunun semptomlarını bastıran geçici bir çözümdür.
Asıl nedenlere, yani bu acıların kaynağına inmeden kalıcı sonuç elde etmek mümkün değildir.
Ne yazık ki yollarda trafik levhalarını, uyarı tabelalarını, hız sınırlarını hiçe sayan sürücüler çoğunlukta.
Kullandığı aracın sadece direksiyon ve gaz pedalıyla var olduğunu sanan, aracının fren sisteminden lastik basıncına kadar hiçbir şey bilmeyen sürücülerle dolu yollarımız.
Bir de üstüne hız tutkunluğu eklenince, yollar adeta “serseri mayınlarla dolu bir savaş alanına” dönüyor.
Sürücü Kursları Ticarethane Değil, Eğitim Kurumu Olmalı
Bir başka büyük sorun da sürücü kursları.
Bugün birçok kurs, ehliyet vermeyi “ticari bir faaliyet” haline getirmiş durumda.
“Ücretini yatır, hallederiz!” anlayışıyla ehliyet dağıtılan bir sistemden bilinçli sürücü çıkması mümkün mü?
Elbette değil.
Sürücü kursları sadece direksiyon eğitimi değil, uygulamalı güvenlik eğitimi de vermelidir.
Örneğin;
Buz üzerinde araç kontrolü,
Emniyet kemersiz çarpışma simülasyonu,
Reaksiyon süresi – fren mesafesi farkındalığı,
Görgü, sabır ve empati üzerine seminerler…
Bunlar zorunlu hale getirilmedikçe, sürücü belgesi sadece bir “kağıt parçası” olarak kalacak.
Gerçek eğitim verilmeden, bilinçli sürücü yetişmeden bu acıların önüne geçilemez.
Yollar Sadece Araçların Değil, İnsanların da Hakkıdır
Yollar sadece otomobillere değil, yayalara da aittir.
Ama biz bunu unutmuş gibiyiz.
Hız tutkusu, adeta ölümle dans etmeye dönüşmüş durumda.
Hastane, okul, yaya geçidi gibi hassas bölgelerde empati yapılırsa, kurallara uyulursa kazalar büyük ölçüde azalacaktır.
Unutmayalım;
Canlar kolay yetişmiyor ama kolay kaybediliyor.
Bir sürücünün hata yapması, diğerine silah çekme ya da sopayla saldırma hakkı vermez.
Üstelik bu olaylar, çocukların ve kadınların önünde yaşanıyor!
Bu, eğitimsizlikten de öte bir medeniyet sorunu.
Trafikte sinirle değil, sabır ve empatiyle hareket etmek gerek.
Belki o sürücü o şehre ilk defa geldi, yolu karıştırdı, belki panikledi.
Yardım edilmesi gerekirken saldırıya uğraması, toplumun geldiği noktayı acı şekilde gösteriyor.
Bir başka sıkıntı da dönel kavşaklarda yaşanıyor.
Dünyanın her yerinde kural nettir:
Kavşağa girmiş araç çıkana kadar yol hakkı ondadır.
Ancak bizde tam tersi uygulanıyor!
Bu da hem kazalara hem de sürücüler arasında kavgalara yol açıyor.
Bu konuda da acilen kamu spotları, trafik eğitimi ve bilgilendirici kampanyalar yapılmalı.
Trafikte yaşanan her can kaybı, hepimizin vicdanına dokunan bir yara.
Artık ezberleri bozmanın, “ehliyet almak” yerine “bilinçli sürücü olmanın” zamanı geldi.
Devlet, kurumlar, sürücü kursları ve vatandaşlar el birliğiyle hareket etmedikçe bu kara tablo değişmeyecek.
Unutmayalım:
Trafikte asıl kural, insan hayatına saygıdır.
Hız yaparak değil, kurala uyarak gidilen her yol; bir canı daha hayatta tutar.
Analar ağlamasın, çocuklar babasız kalmasın, yollar mezarlığa değil umutlara çıksın.