Sayfa Yükleniyor...
Bir şair, bir eğitimci ve bir gönül adamıdır Alaeddin Özdenören. Rasim Özdenören’in de ikiz kardeşidir. Yedi güzel adamdan biri olan Alaeddin Özdenören, İlk ve ortaöğrenimini Maraş, Tunceli, Malatya ve İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü “Bergson’da Özgürlük Problemi” adlı lisans tezi ile (1966) bitirdi. İlkokul öğretmeni olarak İstanbul Eyüp Devrim İlkokulu (1964-65), felsefe öğretmeni olarak Maraş Lisesi (1966-69), Çorum Lisesi (1971-73), Mersin Atatürk Lisesi (1973-75), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (1975-78), Ankara Halide Edip Adıvar Kız Lisesi (1978-80), Ankara Başkent Lisesi (1982-85), Ankara Fen Lisesinde (1985-91) görev yaptı. 1991 yılında Kültür Bakanlığı Müşavirliğine atandı. Bu görevden emekliye ayrıldı. Son yıllarını Balıkesir’de geçirdi.
Lise yıllarında kardeşi hikayeci Rasim Özdenören, şair Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt ile birlikte Maraş’ta Hamle adlı bir dergi çıkardı ve yerel gazetelerde edebiyat sayfaları hazırladı. İlk şiiri, 1957 yılında Hamle dergisinde, şiir ve yazıları daha sonra Yeni İstiklal, Diriliş ve Edebiyat dergilerinde, sürekli olarak da 1976’da kurucuları arasında yer aldığı Mavera dergisinde yayımlandı. Son yıllarda ürünleri; Edebiyat Ortamı, Yedi İklim, Hece, Ay Vakti vb. dergilerde yayımlandı. Kendi adı ve Bilal Davut takma adıyla Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman, Tutanak ve Sağduyu gazetelerinde günlük ve haftalık yazılar yazdı.
Çağdaşları Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt ve Akif İnan’la aynı ekolün içerisinde bulunmakla birlikte, onun şiirlerinde hüzün havası daha belirgindir. Lirizmi ustalıklı bir iç ahenkle yansıttığı şiirleriyle özellikle oğlu Kerem’i bir trafik kazasında yitirmesinden sonraki örnekleriyle öne çıkmaktadır. Yalnızlık Gide Gide ile 1996 Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülünü aldı. Türkiye Yazarlar Birliği üyesiydi.
“Alaeddin Özdenören şiirinin en belirgin özelliği lirik olmasıdır. İnsana hüzün verir. Kendi kuşağı şairler arasında en ayırıcı özelliği budur. Diğerlerinin hiç biri, ne Akif İnan, ne Erdem Bayazıt, ne de Cahit Zarifoğlu, onun kadar hüznün içine dalmazlar ya da bu özellikleriyle öne çıkmazlar. Alaeddin Özdenören, insanın makus talihinin izini takip eder gibidir.
Kendisi Cahit Zarifoğlu’yla sıkı bir dostluk içerisindedir. Hatta onun adına güzel bir şiir yazmıştır.
Cahit deyince/
Cahit deyince aklıma sular yıldızlar/
Alınlarında şafak örülü/
Anneler babalar/
Gözleriyle gül toplayan çocuklar/
Çöl rüzgarları kervanlar/
Denize atılmış ağlar/
Kalbe dökülen ırmaklar gelir./
Cahit deyince aklıma/
İçinde bütün çiçekleri taşıyan sevdalar/
Aşklar arkadaşlıklar gelir/
Sait gelir Akif gelir Erdem gelir Rasim gelir./
Alaeddin Özdenören hakkında kapsamlı çalışma yapan Mustafa AYDOĞAN, yazar hakkında görüşlerini şu cümlelerle özetlemiştir. “İnsanın kendisi ile baş başa kalmasının şiiridir diyebiliriz Özdenören’in şiirleri için. Zaten, lirik şiirin en önemli varoluş alanı da burasıdır. İnsan kendi içine dönüp baktığında ne görüyorsa biz de onu görürüz. Dışarıda olup biten ise ‘içeriye’ etkisi oranında yer alır. Lirik şiirin öznesi toplumsal olanı çoğu defa dışarıda bırakır. Biraz da bu nedenledir ki Özdenören’in şiirlerindeki öznenin toplumsal olanla, tarihle, mekanla bağlantısını pek kestiremeyiz. Hatta zaman bile bir ucu açık durur. Zamanı genişlemesine kullanır Özdenören. Aşk, ayrılık, çocuk, kader, acı... Onun şiirlerinin merkezine aldığı konulardır. (…) Alaeddin Özdenören şiirinin Türk şiirine bir getirisi varsa eğer bunu yenilikte değil de tatta aramak gerekir diye düşünüyorum. Onun şiirleri Türk şiirine bir tat eklemiştir. Kendisinden sonrakilere ne vereceğini, nasıl etkilerde bulunacağını zaman gösterecektir. Ama bu şiirleri okuyan herkesin içinde bu tat geniş bir yer tutacaktır.” (Mustafa Aydoğan)