Sayfa Yükleniyor...
. Aileye ismini veren meşhur hattat Yesârî Mehmed Es’ad Efendi, Mahmut Yesari’nin büyük dedesidir. Vücudunun sağ tarafı felçli olarak doğduğu için sol elini kullanmak zorunda kalmış, bundan dolayı kendisine solak anlamına gelen “Yesari” lakabı verilmiş ve hattatlar arasında da bu lakapla anılmıştır. Asker bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş, ailesinin maddi imkânları bakımından orta halli bir hayat yaşamıştır. Buna karşın yazarın çocukluğu, bedensel memnuniyetsizlikler ve psikolojik sorunlarla geçmiştir. Bunun en önemli sebebi kafatasında doğuştan bir özrün bulunmasıdır. Yaradılıştan gelen bu özre karşın son derece zeki, meraklı ve sanata ilgi duyan bir çocuk olarak yetişmiştir. Liseyi, İstanbul Lisesinde bitirdi. Daha sonra Güzel Sanatlar Okuluna girdi. Okulu bitirmeden askere alınıp Anafartalar Cephesi’nde görev yaptı.
Mahmut Yesari, savaştan döndükten sonra “Diken Dergisi”nde karikatürle sanat hayatına başladı. Buradaki gazetecilik hayatından sonra Reşat Nuri Güntekin’le “Kelebek” ismindeki edebiyat ve mizah dergisini çıkardı. Ayrıca “Resimli Her Şey”, “Yedigün” ve “Yarımay” gibi dergilerde öyküler yayımladı. Gazetelerde de romanlar tefrika etti.
Mahmut Yesari, romanlarının yanında telif ve uyarlama oyunlar kaleme almaya başladı. “Fidan Zehra” adlı uyarlama oyunu bu anlamda bir ilk olarak öne çıktı. Oyunlarının çoğu Darülbedayi tarafından sahnelendi. Sonrasında hikâye ve roman türünde eserler kaleme aldı. Hikâyelerinin çoğu kitap olarak yayımlandı. İlk romanı olarak bilinen “Namus”u kaleme aldı. 1925’te kaleme aldığı “Çoban Yıldızı” romanı ile 1927’de yayımlanan “Çulluk” romanı ona büyük ün kazandırdı.
İlk olarak 1920’li yıllarda çeşitli dergi ve gazetelerde karikatürler yayımlayan yazarın asıl amacı bu yolda ilerlemek değildir. Onun esas amacı, büyük bir yazar olmak, roman ve tiyatrolar kaleme almaktır. Nitekim ilk romanı olan Çoban Yıldızı’nı 1925 yılında yayımlar ve bu tarihten itibaren sadece edebi türler üzerine yoğunlaşır.
Mahmut Yesari’nin sanat ve edebiyat anlayışı, iki ana düzlemde kendini göstermektedir. Bunlardan ilki yazarın gerçekçi roman anlayışı, diğeri ise onun sanatı toplum açısından görüyor olmasıdır. Roman hakkındaki görüşlerinde, sıklıkla romanın hayatın pratiklerine ve “gerçek olan”a uygun olması gerektiği üzerinde durmuştur. Ona göre bir edebi metni başarılı kılan, ele alınan konunun gerçeklere uygun bir anlatımla kurgulanmış olmasıdır. Bu anlatım aynı zamanda, yazarı halka yönelmeye götürür. Nitekim bu sayede, edebiyat dünyasında uzun yıllar ‘halk romancısı’ olarak tanınmıştır
Mahmut Yesari’nin romanları konu ve tema bakımından iki ana düzlem üzerinde şekillenir. Bunlardan ilki, bireyin iç dünyası ve diğer bireylerle olan ilişkisi, diğeri ise toplumsal meseleler olarak kendini gösterir. Yazarın ilk gruba dâhil olan romanlarının büyük bir bölümünde kadın-erkek ilişkileri konu edilir. Bu konunun etrafında döndüğü temalar aşk, sevgi, kıskançlık, şüphe vb.dir. Bu bakımdan romanlarda, aşkın güzel duygular oluşturan yönlerinin yanı sıra, sevgiliye karşı duyulan çeşitli şüpheler ve tereddütler konu edilmiştir
Ömrünün sonuna kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazı hayatını sürdüren Mahmut Yesari, elliden fazla piyes ve yirmi beş roman yazdı. Genellikle düzensiz ve bohem bir hayat süren Yesari, orta yaşlarında tüberküloz hastalığına yakalanmış, Yakacık Sanatoryumunda tedavi görmüş, ancak kurtarılamayarak 16 Ağustos 1945’te burada vefat etmiştir. Yazarın cenazesi 17 Ağustos 1945’te Kadıköy Osmanağa Camii’nden kaldırılarak, Çamlıca Çakaldağ’da bulunan Yesarizâde aile kabristanına defnedilmiştir.