Sayfa Yükleniyor...
Mehmet Rauf, 1875 yılında İstanbul’da doğdu. Bütün öğrenimini İstanbul’da yaptı. İlk olarak Balat’taki Defterdar Mahalle Mektebi’ni bitirdi. Daha bu yaşlarda tiyatroya ve edebiyata oldukça düşkün ve hayalperestti. Bundan dolayı, babası onu daha disiplinli yetişir düşüncesi ile Soğukçeşme Askeri Rüştiyesine gönderdi. Bu okuldan sonra 1888’de girdiği Mekteb-i Bahriye’yi başarıyla bitirerek deniz subayı oldu. Bu okulda daha önce öğrendiği Fransızcanın yanı sıra İngilizce de öğrendi. 1894’te staj yapmak üzere Girit’te görevlendirildi. Girit dönüşünde Tarabya’da demirli olan bir elçilik gemisinde “irtibat zabiti” göreviyle ikinci kaptan olarak çalışmaya başladı.
Halit Ziya, İzmir’de “Hizmet” gazetesini çıkardığı sırada, aralarında bir tanışıklık olmamasına rağmen ona küçük hikayelerini göndererek “Hizmet”te basılmasını sağladı. Bundan sonra Hüseyin Suad, Hüseyin Cahit ve Halit Ziya’nın da yazarları arasında bulunduğu yazdıkları “Mekteb” dergisinde yazmaya başladı.
Servet-i Fünunhikâye ve romanını temsil eden ikinci önemli sanatçı olan Mehmet Rauf, sanatla ilgilenmeye öğrencilik yıllarında başladı. Subay olmasına karşın, mesleğini pek sevmiyor; küçük yaşta okuduğu Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarının etkisiyle yazar olmak istiyordu. Önceleri sıradan Fransız romancılarını okurken, sonra bunları bir yana bırakıp, dönemin dünyaca ünlü yazarları olan AlphonseDaudet, Emile Zola, Gustave Flaubert gibi nitelikli realist romancıları okumaya, öyküler ve makaleler yazmaya başladı. İlk yazılarında “Rauf Vicdani” imzasını kullanan sanatçı, Mekteb-i Bahriyede iken okuduğu Halit Ziya’nın yapıtlarına büyük hayranlık duymuş, yazara yazdığı bir mektupla da bu hayranlığını dile getirmişti. Onu yazmaya asıl özendiren de Halit Ziya’nın İzmir dönemlerinde yayımlanan yapıtları oldu. “Nemide”, “Bir Ölünün Defteri”, “Bir Muhtirarın Son Yaprakları” onun üzerinde etkisi bulunan yapıtlardan bazılarıdır.
Halit Ziya’nın İzmir’de çıkardığı “Hizmet” gazetesinde sürekli olarak yazmaya başlayan Rauf, Halit Ziya’nın tesirinde kalarak, sanat hayatına hikâye türüyle devam eder. “Düşmüş” hikayesini bu dönemde yazar. Halit Ziya’nın “Hikâye” adlı hikâye tarihi, onun bu konudaki düşüncelerine yön verir.
Mehmet Rauf da Halit Ziya gibi ilk denemelerini, Edebiyat-ı Cedide hareketinden önce yapmıştır. Sanat hayatının ilk yılları hazırlık ve arayış devresi olarak geçti. Realistlere karşı duymuş olduğu derin hayranlık ve bağlılık “Canfeza” adlı eserinin ortaya çıkmasını sağladı. Halit Ziya’nın 1892’de İstanbul’a taşınmasından sonra iki yazar arasında yakın bir dostluk kuruldu. Garam-ı Şebab adlı romanını 1896’da ikdam gazetesinde yayımladı. Tevfik Fikret ile tanışarak Serveti Fünun Topluluğuna katıldı. Servet-i Fünun’da yayımlanan ilk eserleri “Nekahette” ile “Uzaktan” adlı hikayeleridir. Bu hikayelerin çoğu hasta bir duygusallık ve güzelliğe tutkunluk şeklinde ele alınmıştır. Bunların yanında, yerel çizgiler taşıyan “Küçük Remzi”, “Eyüp Yolunda”, “Fenerci” gibi hikayeleriyle de dikkatleri üzerinde topladı. Döneminde yaygın olan mensur şiire de yönelen sanatçı, mensur şiirlerini “Siyah İncirler” adlı eserinde topladı. Bu sırada Servet-i Fünun’da “Farda-yıGaram” ile “Eylül” adlı romanları tefrika edildi. Sanatının en güçlü ürünü olan ve edebiyat tarihine girerek adından söz ettirmesine vesile olan “Eylül” romanı, yazarın ustalık ve olgunluk dönemi eseri olarak bu devrede ortaya çıktı. Mehmet Rauf’un romanları, bireyin iç dünyasını esas alan konuları ile Servet-i Fünun Hareketinin genel anlayışına daha uygundur. Eserde romantik duyguları, hayalleri, aşkları, tabiatı, toplum hayatının tasvirlerini, ruhun çeşitli çözümlemelerini anlatır. Bu psikolojik içeriğe, “Halas”ta olduğu gibi, bazen yurtseverlik duygularının ve sosyal alandaki Batılılaşma hareketine ait bazı unsurların karıştığı da olur. Fakat Rauf’un romanlarındaki sosyal unsurlar, basit çevre tasviri halinde bile değildir. Esasen sosyal çevreye ve olaya değer vermeksizin, sadece ve bütün kuvveti ile psikolojik içeriğe yönelen bir yazardan bundan fazlası da beklenemez. Temalarının genellikle bireysel bir karakter taşımasına rağmen, romanları içinde psikolojik roman türüne konulabilecek tek eseri Eylül’dür. Rauf’un romanlarında olay, psikolojik içeriğin hacmine uygun olarak bazen basit ve ağır, bazen de karışık ve hareketlidir. Psikolojik içeriğin dar tutulduğu romanlarında (Define, Halas) olayın daha entrikal ve şahıs kadrosunun daha geniş olduğu görülür.