Sayfa Yükleniyor...
1850 de İstanbul’da doğan Muallim Naci, Tanzimat ikinci dönem sanatçılarındandır. Sanat hayatı
boyunca dilde sadeleşmeyi savunan Muallim Naci’nin asıl adı Ömer’dir. Babasını küçük yaşta
kaybeden yazar, Varna’da dayısının yanında medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsça öğrendi.
Yazılarını Hulisi mahlası kullanarak yazdı.
Küçük yaşlarda şiire ilgi duyan yazar, 1876’dan başlayarak şiirlerini “Naci mahlasıyla yazdı.
dönemin önemli gazetelerinden biri olan Tercüman-ı Hakikat’e gönderdiği şiir ve yazılarla
edebiyat dünyasına ilk adımlarını atmıştır. Muallim Naci, bu dönemden sonra basın hayatındaki
faaliyetleri ile adından söz ettirecektir. Geçen zamanla birlikte Muallim Naci, Ahmet Mithat
Efendi’nin ısrarları üzerine Tercüman-ı Hakiat gazetesinin edebiyat kısmının yönetmeni olmuştur.
Tercüman-ı Hakikat’ten sonra Şeyh Vasfi ve Necib Nadir ile birlikte İmdadü’l Midad adlı bir
gazete çıkarırlar. Daha sonra sırasıyla Saadet, Teavün-i Aklami Mürüvvet gazetelerinde yazı
hayatına devam etmiştir. Muallim Naci ayrıca tek başına 58 sayı Mecmua-i Muallim adlı bir dergi
çıkarmıştır.
Muallim Nâci Saâdet gazetesinde çalışırken Recâizâde Mahmud Ekrem ile aralarında edebiyat
tarihlerine geçen meşhur tartışma cereyan etmiştir. Nâci, Zemzeme mukaddimesinde ve Takdîr-i
Elhân’da şiir anlayışını eleştiren Recâizâde Ekrem’e Saâdet gazetesinde “Demdeme” başlığı
altında ağır bir cevap verdi. Ancak cevabı edep dışı bulunarak hükümetin müdahalesiyle
durduruldu. Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonraki yenileşme döneminde adı etrafında büyük
gürültüler koparılan şahsiyetlerinden biri olan Muallim Nâci, Türk şiirine Batı etkisiyle yeni bir
anlayış getiren Abdülhak Hâmid (Tarhan) ve Recâizâde Mahmud Ekrem’e karşı çıktığından eski
edebiyat anlayışının bayraktarı olarak tanıtılmıştır. Ancak Nâci kendi devrinde eski edebiyatı en iyi
bilen, klasik tarza bağlı bir şahsiyet olmakla beraber yeni tarzda da oldukça başarılı manzumeler
yazmıştır. Öteden beri bazı edebiyat tarihçileri tarafından, onun eski zevk ve geleneğe bağlı
kalmasında Batı’daki yeni edebî gelişmelerden zamanında haberdar olamaması gibi sebepler
ileri sürülmüş ve kendisi, Türk edebiyatında yenileşme hareketleriyle Servet-i Fünûn arasındaki
dönemde duraklamaya sebep olan bir kişi olarak nitelendirilmiştir.
1891’de “Gazi Ertuğrul Bey” adlı manzumesini padişaha takdim edince II. Abdülhamid onu
Osmanlı tarihini kaleme almakla görevlendirdi; ayrıca rütbe ve nişanla ödüllendirilip kendisine
maaş bağlandı . Bunun üzerine Nâci zamanının büyük bir kısmını Osmanlı tarihini yazmaya
ayırdı. Bu maksatla 1892 yılının Eylül ayında Şeyh Vasfî ve Ali Rızâ Bey ile birlikte Söğüt, Bilecik,
Eskişehir, Yenişehir, Bursa ve İzmit’e bir gezi yaptı. Fakat dönüşünde geçirdiği bir kalp krizi
sonucu 12 Nisan 1893 tarihinde Fatih’teki evinde vefat etti.