Sayfa Yükleniyor...
Asıl adı Ahmed Nâzım, babasının adı Nâbî’dir. Annesini hiç tanımadı, babasını da henüz mahalle
mektebine devam ettiği sırada kaybetti. Bu sebeple üvey anne ve dadıların elinde Yadigârım
adlı hâtıralarında babasının kendisiyle pek ilgilenmediğini, bu yüzden birkaç defa evden kaçıp
Kulekapısı’nda oturan dadısının yanına sığındığını, bazı geceler sokaklarda, bazı geceler
kahvehanelerde yattığını söyler. Salıpazarı Feyziye ve Beşiktaş Askerî rüşdiyelerinde okudu
(1876). Buradan Mühendishâne-i Berrî İdâdîsi’ne geçti.
1884 yılında topçu mülâzım-ı sânîsi olarak girdiği erkân-ı harbiyye sınıfından 1887’de yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Bir süre Mekteb-i Harbiyye’de matematik, istihkâm ve topografya dersleri verdi; umumi müfettiş muavini olarak 1889’da kolağası oldu. Ekim 1889 - Mart 1890 tarihleri arasında arazi haritasını tersim için Kaş’ta bulundu. Askerlik mesleğiyle ilgili bazı keşif ve araştırmalar yapmak üzere bir ara Suriye’ye gönderildi.
1891’de Manastır’da Üçüncü Ordu’ya mensup Redif Fırkası’nda Goltz Paşa’nın maiyetinde çalıştı ve dönüşünde dördüncü dereceden Mecîdî nişanı ile taltif edildi. Aynı yıl Ayşe Nâciye Hanım’la evlendi, ancak evliliğinin henüz ilk aylarında yakalandığı kemik vereminden kurtulamayarak 5 Ağustos 1893’te öldü. Mezarı Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda Miskinler Tekkesi’nden Saraçlar Çeşmesi’ne inen yol üzerindedir.
Edebiyatla ilgilenmeye daha ilk mektep sıralarında iken başlayan Nâbizâde Nâzım, ilk edebiyat
zevkini Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi’nde Farsça hocası olan Muallim Cûdî Efendi’den almış,
Mühendishâne’ye geçtikten sonra da edebî çalışmalarla meşgul olmuştur.
İlk şiirlerini Menemenlizâde Mehmed Tâhir, İsmâil Safâ ve Muallim Nâci’nin etkisi altında kaleme
alan Nâbizâde, devrinde büyük tartışmalara yol açan Muallim Nâci’nin eski tarz şiirlerini değil
onun daha ziyade Batı etkisinde ve yeni tarzda yazdığı şiirleri örnek almış, Nâci’nin bu şiirlerinde
dikkati çeken sade dil, lirik üslûp ve tabii söyleyiş şeklini taklit etmeye çalışmıştır. Özellikle
sağlam bir dil anlayışını benimsemesiyle Nâci tesiri onda daima kendini hissettirmiştir. Bir süre
sonra Abdülhak Hâmid ile Recâizâde Mahmud Ekrem’in şiirleriyle ilgilenince bu defa onların
yolundan gitmeye başlamıştır. Daha çok mecazlarla süslü gerçekçi şiire ilgi duyan Nâbizâde’nin
bu tarihten sonra yazdığı şiirlerinde gerek şekil gerekse düşünce bakımından yenilikler
görülmektedir.