Sayfa Yükleniyor...
İtiraf edilmemiş aşka
Musap aşıkın trenden ineceği istasyon tam da bu kasabadadır.
Ve sevgilinin evi istasyon civarındadır.
Filmin başladığı ve koptuğu yer.
Serseri aşık oralarda dolaşır.
Başından aşağıya yağmur suları boşalır. (Bitişi Olmayan Şiir)
1940’ta Maraş’ta doğan sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamlamış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile aynı üniversitenin Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirmiştir. Yazdığı kitaplarla çeşitli ödüller kazanan sanatçının bazı eserleri de TV filmi yapılmıştır. Özdenören, Denize Açılan Kapı adlı eseriyle 1984 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Hikâyecisi Ödülü’ne layık görülmüştür. İki Dünya adlı deneme kitabı da 1978’de Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından fikir dalında Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır.”
Hikâye türünde yazan sanatçı hikâyelerinde genellikle toplumdaki değişme ve çözülmenin sebep ve sonuçlarını ortaya koyan durumları anlatmıştır.
Kültürel yabancılaşma, aile çözülmeleri ve bunalımlar onun eserlerindeki önemli kavramlardır.Genelde çökmüş bir toplumun kişilerini anlatan sanatçı “Denize Açılan Kapı” adlı hikâyesinden itibaren tasavvufi bir duyarlılığı ile okuyucunun karşısına çıkmıştır.Tasvire ağırlık veren bir hikâyeci olan yazarın kendine özgü, şiirsel bir üslubu vardır. Alegorik (sembolik) anlatımı da hikâyelerinin önemli bir parçasıdır.Hikâyelerinde geçmişten kopamayan, zamanın değerlerine karşı direnmeye çalışan insanı, aile içi çatışmaları, kopmaları işler. İnsanın yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını, modernliği, gelenek gibi konularını işlemiştir.Kültür şokuna karşı kişinin tasavvufa yönelmesini ister.
Gençliğinin ilk yıllarından itibaren kendine edebiyatı ciddi bir iş olarak seçen insanlardan oluşan bir arkadaş grubuna (Mavera ekibi) dâhil olmakla, sonraki yıllarda şekillenecek edebî şahsiyeti için çok önemli bir zemin hazırlamıştır.
İlerleyen zamanlarda Sezai Karakoç’la tanışması da sanat anlayışının şekillenmesinde önemli kilometre taşlarından biri olmuştur.
İslami kimliğiyle tanınan bir öykücü olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, dönemindeki birçok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir.
Ensevdiğim eserleri arasında olan “Gül Yetiştiren Adam” romanında konu kurtuluş savaşıdır. Milli Mücadele yıllarında düşmanla mücadele etmiş birçok arkadaşının şahadetine şahit olmuş ve yaşadığı zor süreçlerin üzüntüsünden dünyaya ve insanlara sessiz bir protesto olarak küçük bir taşra kentinde elli yıl boyunca evine kapanıp, sadece ibadetle meşgul olan, çeşit çeşit renkte ve kokuda güller yetiştiren adamın hikâyesi anlatılıyor.Peygamberimiz güzel kokuyu sevdiğinden gül yetiştiriyordu. Kitap okuyor, düşünüyor, Yaradan’ını anıyor… Kendi hayatını sürdüren bir derviştir o, kimseye kendisi gibi yaşamasını öğütlemez ama kimseyi de kendi hayatına karıştırmaz.