Sayfa Yükleniyor...
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Yedi Güzel Adam’ın en önemli temsilcilerinden biri olan Sezai Karakoç, İslami geleneğin son dönemdeki en gür seslerinden biri olmuştur. Mistik ve tasavvufi duyarlılıkla son dönemde yazdığı şiirleri kalplere dokunuşuyla kendisini aynı dönemdeki şairlerden ayırmıştır. O kimseye benzemeyen sade ve akıcı üslubuyla şiirlerini yazmış yazarken de kimi zaman gençlik aşklarını bu dizeler ilmek ilmek işlemiştir.
Bu şiirlerinin başında “Mona Roza şiiri gelmektedir. Mona Roza kelime anlamı olarak “tek gül” demektir. Rivayetlere göre Sezai Karakoç mülkiye mektebindeyken sınıf arkadaşına sevdalanır. Bu öyle böyle bir sevda değildir. Tam on dört kıtalık olan bu şiirin yaşanmış hikâyesi tam elli yıl sonra gün yüzüne çıktı. Çıktı çıkmasına da hüzünlü bir şekilde çıktı.
Okuyanların yüreğindeki burukluk öylesine bir burukluk olmayacaktır. Sezai Karakoç mülkiyedeyken sınıf arkadaşı Muazzez Akkaya’ya gönül verir. Bu aşkı hiçbir zaman duyurmaz. Bu platonik bir aşktır. Zaten aşkı aşk yapan platonik oluşu değil midir? İşte bu aşk Sezai Karakoç’a on dört kıtalık “Mona Roza” şiirini yazdırır. Şiir öyle bir şiirdir ki her kıtası Muazzez Akkaya’nın isminin baş harflerini oluşturur.
Yaklaşık elli yıl sonra ortaya çıkan Muazzez Hanım bu şiirin kendisi için yazıldığını söyler. Konuşmasına devam eden muazzez Hanım şöyle der; “Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim.
O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum.
Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin.” Bu sözler Sezai Karakoç’un nasıl bir çetrefilli sevdaya düştüğü ve nasıl bir platonik aşk yaşadığının delilidir.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Cemal Süreya ve Ece Ayhan okul arkadaşlarıydı. İkinci Yeni şiirinin kurucuları arasında gösteriliyor. Eleştirmenlerce Monna Rosa şiiri Türkçe yazılmış en iyi aşk şiirlerinden biri olarak gösteriliyor.
2007 yılında Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü kendisine verildiğinde, ”Maddi ödülün takdiri size ait, ödül plaketini postayla gönderebilirsiniz” diyerek ödülü almaya gitmedi. 70’e yakın eser kaleme aldı.
Bu eserlerden bir diğeri de ve en ilginç şiiri olan “Balkon” şiiridir. Hiçbir şairin düşünmediği bir yaklaşımla evlerde bulunan balkonlar için “Balkon” şiirini yazmıştır. “Sebep nedir bu tür bir şiir yazdıran” dediğinizi duyar gibiyim.
Amaç tamamen yine duygusal ve biraz da aileleri bilinçlendirmektir. Evlerin balkonlarından düşüm ölen çocuklar o dönemde Sezai Karakoç’un bam teline dokunmuş ve bu şiiri yazdırmıştır. Balkonları kimi zaman “ölümün körfezini” benzetmiş, kimi zaman da bir tabuta…
Öyle sanatsal ifadeler kullanmış ki herhalde edebiyat hayatımızda balkonlara bu denli muhteşem yakıştırmalar yapan bir tek kişi dahi yoktur. Annelerin balkona kuruması için serdiği çarşafları kefen olarak nitelendiren şair şiirinin son dörtlüğünde mimarlara bir gönderme yapar. Evleri artık balkonsuz yapmalarını ister. Çocuk ölümleri ancak bu şekilde son bulur düşüncesiyle.