Diyarbakır’da doğan Süleyman Nazif, Doğu ve Batı edebiyatlarına hâkimdir. Hem şiir hem de nesir alanında Namık Kemal ekolünün en önemli temsilcisidir. Servetifünun’a bağlı olduğu zamanlar, “sanat sanat içindir” görüşüne uyarak yazdığı şiirlerinde, hüzünlü duygular ve hayallerini işledi. Meşrutiyet sonrası kullandığı nesir; dil ve üslupça Servetifünun’dan gelen özelliklerin devam ettirilmesi ve geliştirilmesiyle oluşmuştur.
***
Nesrinde fikir ve bilgi kuvvetiyle iradenin mantıki bir düzen içinde seyrini görmek mümkündür. Ancak fikirlerinin kökleri daima hisleri ve heyecanlarıdır. Fikirleri, zamanla ve içinde bulunduğu ruh durumuna göre şekil aldığından, yazılarında, birbirine zıt fikirlere rastlanır. Kullandığı dili ve yazı becerisi sayesinde Diyarbakır’a Ermeni ayaklanmasını araştırmak için gelen Abdullah Paşa’nın dikkatini çeker. 1895 yılında Abdullah Paşa’nın kâtibi olarak Musul’a giden sanatçı, 1896’da görevinden istifa ederek İstanbul’a gider. Bir müddet burada kalarak 1897’de 2. Abdülhamit’a karşı mücadele edebilmek için Jön Tükler’in kendilerine merkez olarak seçtikleri Paris’e gider. Burada Jön Türkler’in lideri konumunda bulunan Ahmet Rıza’nın çıkardığı “Meşveret” gazetesinde 2. Abdülhamit aleyhinde sert yazılar kaleme alır. Aynı yıl Padişah’ın verdiği güvence ile yurda dönünce Vilayet Mektubi Kaleminde çalışmak üzere bir nevi Bursa’ya sürgüne yollanır. 1908’e kadar Bursa’da yaşayan sanatçı, bu süre zarfında Servet-i Fünun dergisine, derginin görüşleriyle paralel şiirler göndererek bunları büyük dedesinin ismi olan İbrahim Cehdi imzasıyla yayımlar. Yine bu yıllarda Mısır’da “Gizli Figanlar” adlı ilk şiir kitabını ve “El-Cezire Mektupları” adlı eserini yayımlar.
***
2. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihad ve Terakki Yönetimi tarafından Konya vilayetine görevlendirilmek istenince görevinden istifa ederek İstanbul’a dönüp gazeteciliğe başlar. Sanatçı Ebuzziya Tevfik ile birlikte çıkardığı Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesinde İttihat ve Terakki Hükumetini eleştirince İstanbul’dan gönderilmek maksadıyla sırasıyla Basra, Kastamonu ve Trabzon gibi vilayetlere vali olarak görevlendirilir. 1912’de İstanbul’a dönerek “Hak” gazetesini çıkarır ve siyasi yazılar yayımlar. Altı ay sonra tekrar Musul’a ve ardından Bağdat’a vali olarak gönderilir. 1915’te devlet görevinden istifa eder ve tekrar İstanbul’a dönerek Cenap Şahabettin ile birlikte “Hadisat” gazetesini çıkarır. 1919’da İşgalçi devletlerin askerlerinin İstanbul’da muzafferane yürüyüşlerine tepki olarak yazdığı “Kara Bir Gün” adlı yazısı Hadisat’ta yayımlanınca halk arasında büyük infial uyandırdı. 1920’de sözde Fransız şair Pier Lotti’yi anmak üzere toplanan ama esas amacı Fransa’yı protesto etmek olan grubun içinde okuduğu “Pier Lotti Hitabesi” adlı konuşması üzerine İngilizler tarafından tutuklanarak Millî Mücadele’ye destek veren diğer vatanseverlerle birlikte Malta’ya sürgün edildi. 20 aylık sürgün günlerinde “Çal Çoban Çal” ve “Daüssıla” adlı eserlerini yayımladı.
***
Diğer Servet-i Fünun şairleri gibi ilk edebi kültürü divan edebiyatına dayanan Süleyman Nazif, Namık Kemal ve Hamid gibi sanatçıların etkisinde kalır. Bütün Servet-i Fünun şairlerinin ilk şiirleri tamamıyla bireysel konulardadır. Ancak Süleyman Nazif, ilk şiirlerinin toplumsal konularda olması bakımından diğer Servet-i Fünun şairlerinden ayırılır. 1898 yılında Servet-i Fünun’da yazmaya başlayınca o da diğerleri gibi bireysel konulara yönelir. 1898’den sonra tekrar toplumsal konulara dönen şair, bu dönemde Tanzimat sanatçıları gibi toplumsal problemleri konu almaya başlar. Bireysel konulu eserlerinde Hamid etkisi kendini göstermekteyken, toplumsal konulu eserlerinde Namık Kemal etkisi kendi göstermektedir.
***
Gazetecilikle yakından ilgilenen Süleyman Nazif, 1908’den vefat ettiği tarihe kadar nesir türünde eserler verir. Kendi döneminde eserleri en başarılı nesir örnekleri arasında gösterilen sanatçı, Yahya Kemal’e göre “münşii doğmuştu”. Zihniyet bakımından tamamen Batılıdır ancak Doğu’nun da büyük değerler taşıdığını inkâr etmez ve hemen bütün yazılarında milli değerleri yüceltir.