Sayfa Yükleniyor...
1866 yılında İstanbul’da doğdu. Eserlerinde Mehmed Sâmî Bey, Süleymân Paşa-zâde Sâmî Bey ve SüleymânNesîb olmak üzere üç ayrı ad kullanmıştır. Fakat asıl adı Mehmet Sami’dir. Babası, Şıbka kahramanı olarak anılan ve Darüşşafaka’nın da kurucularından olan Müşir Süleyman Hüsnü Paşa’dır (Orkun 1952). Bu nedenle kaynaklarda Süleyman Paşazade Sâmi Bey olarak da anılır. Kanun-ı Esasi’nin hazırlanmasında büyük emeği olan Süleyman Paşa, Bağdat’a sürgün edildi ve bir daha da şehrine dönemedi. Edebiyatçı kişiliğinin ve fikir adamlığının oluşmasında babasının büyük etkisi vardır. Babasının namı ve karakterinden çok etkilenen şair, ömrünce babası gibi olabilmenin hayalini kurduğu gibi gelecek nesillerce babasının haksız tanınmaması için onun eserlerini de yayımlatmak arzusundaydı. Baba özlemi içerisindeki şairin annesi de o henüz bebeklik çağındayken vefat etti. Bir müddet babasının sürgünü nedeniyle Irak’ta kalan şair, derviş olma kararına yönelince babası tarafından İstanbul’a gönderilir. İlk ve orta eğitimini zaten İstanbul’da tamamlamış bulunan şair, 1889 yılında da Mülkiye’den mezun oldu. Hocası Recaizade Ekrem’in sevgisine ve ilgisine mazhar olan Süleyman Nesîb, edebiyata da bu çağlardan itibaren merak saldı. 1890’da Bursa İdadisi Müdürlüğü’nde görevlendirilir. Bir yıl sonra babasının sürgünde bulunduğu Bağdat’a gider ve okul müdürlüğü görevine burada devam eder. 1892 yılında babasının vefatının ardından tekrar Bursa’ya döner ve 1893’te İl Maarif Müdürü olur. 1900’de Cezâir-i Bahr-ı Sefîd Vilayeti Maarif Müdürü olarak Anadolu haricinde görevlendirilir. 1908 yılına kadar devlet görevlerini farklı yerlerde sürdürür. İstanbul’da da coğrafya, kimya, ahlak ve edebiyat öğretmenlikleri yapar. 1908’de İstanbul’a döner ve Maarif Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 1912’de İlm-i Terbiye ve Tedris Müfettişliği, Meclis-i Maarif azalığı görevlerini yürütür. 1915 yılına kadar, sürekli artan derecelerle meslek hayatını devam ettirir. Eğitim konusunda edindiği birikim, onun pedagojik nitelikli eserleriyle tamamlanır. 1915’te Maarif Nezareti Telif ve Tercüme Heyeti Azalığı görevini üstlenir.
Melankolik ve karamsar şiirleri, şairin içe dönük, çekingen ve alçakgönüllü mizacı ile birleşir. Annenin vefatı ve babanın sürgünde oluşu nedeniyle ondan da uzak kalış, şairin mizacını etkilediği gibi, küçük yaşta geçirdiği bir hastalık sonucu duymasında sıkıntı olur ve aynı hastalık dolayısıyla zürriyetten de mahrum kalır. Dolayısıyla aile kuramamak ve çocuk sahibi olamamak da şairin hayatı boyunca acısını çektiği bir özlem olarak mizacındaki karamsarlığı örer. Bununla birlikte, kaderini bir tevekkül ile sahiplenir ve şahsî ihtiraslardan uzak, ahlakçı bir hayatı benimser. Şair, şiirlerinde babasına duyduğu büyük sevgi dolayısıyla, Süleyman’ın soyundan gelen anlamında Süleyman Nesîb imzasını kullanır. Arapça ve Farsça yanında İngilizce ve Fransızca da öğrenir ve bu dillerden çeviriler yapar. Sanat dünyasında ismine ilk kez 1893 yılında rastlanır (Akyüz 2010). Servet-i Fünûn kadrosuna girmesinden önce Divan edebiyatı tarzında kaleme alınmış şiirleri olmakla birlikte, okul yıllarından itibaren Ekrem çizgisinde eserlere yakındır. Konu olarak devrinin anlayışına uygun eserler veren şair, sone tarzının da yerleşmesine katkıda bulunur. Şair, tabiat ve insan duygularını işaret etmek noktasında tefekkür derinliğine sahip olmamakla birlikte, entimist bir isim olarak görülür. Güzelliğin tasvir edilmesini sanat olarak açıklayan şair, işlenmiş bir duygu dilinden yanadır. Şiirleri, üzerinde düşünülmüş, ilham anı ile fikrî işçiliği birleştiren şiirlerdir. Santimantalizme kayan bir romantik duyarlık, şairin genel şiir anlayışını örer. Eserlerinde Tevfik Fikret şiir ve söyleyişinin etkileri belirgindir. Kaleme aldığı yüz on civarı şiirin, yalnızca üçü hece vezniyle kaleme alınmış, geri kalanında aruz veznini kullanmıştır (Durukoğlu 2001). Temalarını genel olarak aşk, hüzün ve karamsarlık, tabiat gibi Servet-i Fünûn temaları oluşturur (Okay 1992). İdealize edilmiş aşklar, sonu sukuta erecek hayaller, şairin otobiyografisinden de gelen karamsarlığı besleyen unsurlardır. Özellikle çocuk ve çocuk sevgisi, çocuk eğitimi konuları, şairin mesleğinden ve çocuk, aile özleminden gelen temalar arasındadır. Sade bir dil ile kaleme aldığı çocuk temalı şiirlerinde şair, Servet-i Fünûn’un ideal nesil arayışı doğrultusunda çocuklara öğütler verir, örnek çocuk, örnek gençlik arayışlarını, terbiye anlayışı ile harmanlayarak işler. Şiirlerinde çocukta vatan sevgisini bir bilinç hâlinde işleyen şair, bilime değer verilmesi, cehaletten uzak durulması yolunda tavsiyeler vardır.
Kazancının büyük bir kısmını ihtiyaç sahibi çocuklara infak eden şair, 28 Eylül 1917’de zatürree nedeniyle, bir kurban bayramı gününde, İstanbul’da vefat eder. Kabri, Eyüp Sultan Mezarlığı’ndadır