Sayfa Yükleniyor...
Türkiye 2015 yılının temmuz ayında aldığı tarihi bir kararla açılım sürecine resmen nokta koymuştur. Bu noktadan sonra TSK, Kuzey Iraka girerek aslında bir nevi -üstü kapalı- ABD ile savaşa bir start vermiştir. Bu startın sonucunda malum 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve ABDnin bu darbe girişimindeki piyonları etkisiz hale getirildi. Bunun ardından Türkiye 2017 yılının Ağustos ayında ise Fırat Kalkanı Harekâtını gerçekleştirerek, ABD açısından daha önce hesapladığı harita mühendisliğinin açıkça içine daldı. Bu gerçeği uluslararası ilişkiler bazında Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel çok iyi fark etmiş olmalı ki, bu durumu Türkiye ulusal çıkarları için ABD ile savaşı göze aldı diye dile getirmiştir.
Bugünlerde uluslararası ilişkiler alanıyla ilgilenen birçok kişi Çinin Bir Kuşak Bir Yol projesini konuşuyor. 86 ülkeyi kapsadığı iddia edilen ve buna mukabil Çin tarafından dünya kamuoyuna bu kuşak ve yol güzergâhında 100 tane uluslararası nitelikteki örgütlerle de antlaşma imzalandığı deklare edilen projede Türkiye nasıl bir siyasi ve ekonomik tavır almalıdır? Aslında bu sorunun cevabı, Türkiyenin bu gelişmeler bağlamında yeni dünya düzenindeki rolünü ve yerini de belirleyecektir. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra ABDnin küresel ölçekte uluslara dayattığı liberal ekonomik düzen artık çatırdamaya başlamıştır. Zaten ABDnin en büyük siyasi gerginliği de budur. Dünya bu düzene güçlü bir alternatif arayışına geçerken Bir Kuşak Bir Yol projesi acaba Türkiyeye ne kazandırır?
Her şeyden önce şunu çok iyi bilmeliyiz ki ABDnin küresel ölçekteki düzenine karşı çıkan Rusya Türkiyenin kuzeydeki komşusu, İran ise doğudaki komşusudur. Türkiyenin bu iki ülkeyle fazla kötü olma lüksü yoktur. Bu iki ülkeyle tarihsel bağlarımız oldukça da kuvvetlidir. Zaten ABD bu durumu iyi bildiği için bu bağları zedelemeye yönelik siyasi hamleleri dün yaptığı gibi bugün de yapacaktır. Bu kaçınılmazdır. Tekrar sorumuza dönecek olursak Çinin yürürlüğe koyduğu bu projeden Türkiye nasıl yararlanabilir? Türkiye coğrafi konumunun verdiği avantajı güçlü siyasi hamlelerle bu durumu fırsata çevirebilir. Çünkü bu proje doğudan batıya uzanan bir yol hattı olduğu için, Türkiyede bu yol güzergâhında coğrafi özelliğinden ötürü köprü görevi görebilir. Çünkü Asya ile Avrupayı birbirine düğümleyen en hızlı yol Türkiyeden geçmektedir. Hatta bu yol Türkiyeden Akdenize de ulaşabilir. Bunu hafife almamamız gerekir.
Dünyanın önemli uluslararası ilişkiler uzmanları, siyaset bilimcileri ve ekonomistleri bu yolu konuşurken, biz ise OHAL uygulaması kapsamındaki 696 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 121. maddesini tartışıyoruz. Bence bu konudaki tartışmaları hukukçuların yapması daha doğru olur ve hükümetin çıkarttığı bu kararnameden de öküzün altında buzağı aramamak gerekir. Bu ülkede bir darbe girişimi olmuştur ve hükümette kendine göre kararnamelerle bu süreci yönetmek zorundadır. Bu durum dünyanın her yerinde hukuken böyle işler. Eğer kararnamede yanlış anlaşılmaya müsait ibareler varsa hükümetin hukukçu kurmayları duruma kendilerince müdahale ederler ve yanlış algıları düzeltirler. Hepsi bu kadar. Nedense bu konu birden ülkede Sayın Abdullah Gülün de tartışmanın içine dâhil olduğu bir politik muhalefete doğru itilmek isteniyor.
Türkiye ABDnin Ortadoğudaki hesaplarını bozarken, komşuları olan Rusya ve İranla çok güçlü ilişkiler geliştirirken, Avrasya bloğuna kendine göre siyaseten göz kırparken ve hepsinden de önemlisi Çinin Bir Kuşak Bir Yol projesini ulusal çıkarları doğrultusunda değerlendirmeyi gündemine almışken Sayın Abdullah Gülün bu çıkışı zamanlaması bakımından çok manidardır. Neden bu ülkedeki medyamız Sayın Abdullah Gülden önceki cumhurbaşkanımız olan Sayın Ahmet Necdet Sezere mikrofon uzatıp görüşlerini sormuyor? Acaba uzatılan mikrofon eski cumhurbaşkanlığı makamına mı yöneliktir? Yoksa 2019daki hedeflenen seçime olası bir aday belirlemek için kamuoyu oluşturmaya mı yöneliktir? Zamanlama açısından neye yönelik olduğunu ve hangi amacı taşıdığını Bir Kuşak Bir Yol projesi bağlamından hep birlikte ülkece göreceğiz.