Ütopya, hiçbir zaman var olmayan bir ihtimal gelecekte var olabileceği düşünülen toplum ve devlet tasarılarıdır. Bu kavram her ne kadar “iyi” olarak kullanılsa da aslında kendi içerisinde ikiye ayrılır: Distopya (olumsuz ütopyalar), Eutopya (olumlu ütopyalar). Fakat ben yazımın devamında herkesin kullandığı şekliyle kullanacağım ve eutopya yerine ütopya diyeceğim. Ütopyalar için henüz uygulama alanı bulunulmamış siyasal ve toplumsal düzen dememiz mümkündür. Bu tasarılar, geleceğe yöneliktir ve bana kalırsa gerçeklikle tam olarak bağdaşmaz. Çünkü bu tarzda yazılan eserler genellikle insanlar için ideal olan anlayışları içermektedir ve bu bence kişisel bir konudur. Gerçi genellikle önerilen sistemlerde insanın değeri ve adalet sürekli olarak vurgulansa da okuduğum birkaç ütopyada dahi tam anlamıyla adaletli bir sistem oluşturulamayacağını anladım.
BİLİNEN İLK ÖRNEK
Daha çok, insanın refah ve mutluluğunu sağlamayı amaçlayan ideal düzen tasarımlarına kısaca şu örnekleri vermemiz mümkündür: Platon’un “İdeal Devlet”i, Farabi’nin “Erdemli Şehir”i, Francis Bacon’ın “Yeni Atlantis”i, Thomas More’un “Ütopya”sı ve Campanella’nın “Güneş Ülkesi”. Bilinen ilk ütopya örneği, Platon’un “Devlet”i ve yasalarıdır. Bu eserde Platon filozoflar, sofistler ve tüccarlardan oluşan üç grubu bir masaya oturtmuş ve onların tartışmalarıyla, birbirini ikna etme, doğruya ulaşma çabalarıyla bir ideal şekillendirmiştir. Ütopya terimi Yunanca “ou-topos” kelimesinden gelir; bu da kelimenin tam anlamıyla “yer yok” demektir ve var olmayan bir yeri temsil eder. Bu kelime ilk kez Thomas More’un romanı “Utopia” ile kullanılmıştır.
Ütopik edebiyatta genellikle dört önemli özellik göze çarpmaktadır. Bunlar: