Sayfa Yükleniyor...
Bu hafta sağlık çalışanlarına sabit ek ödeme düzenlemeleri yapıldı. Bu düzenlemeden maksat kamu hastanelerinde ücret yetersizliği nedeniyle sağlık çalışanlarının ayrılarak, özel sağlık kuruluşlarına geçmelerinin önüne geçmektir. Elbette özel hastaneler çalışma koşulları açısından hem fiziki altyapı, hem de ücretler açısından avantajlı konumdadır. Hastalar acısından düşündüğümüzde özel hastanelerde tedavi olmak ekonomik açıdan oldukça külfetlidir. Örneğin bir hastalığa teşhis konmadan önce yapılması gereken tahliller kurumdan kuruma farklılıklar gösterebildiğini geçen hafta kendi deneyimlerim sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Normalde tahlillerimi üniversite hastanesinde yaptırıyorum, fakat bazı tahlilleri kamu hastanesinde bir takım olanaksızlık nedeniyle dışarıda yaptırmam gerekti. Birkaç tahlilimi yaptırmadan önce tanınmış üç laboratuardan WhatsApp mesajı üzerinden ücret teklifi aldım. Üç farklı kurumdan üç farklı maliyet çıktığını gördüm. Sonuçta en uygun teklifi veren laboratuvarı tercih ettim. Tercih ettiğim laboratuvar bir diğerinden neredeyse yarı fiyatına daha uygundu. Bu tuttura bildiğine fiyat uygulaması gerçekten üzüntü verici. Sağlıkta eğer özel hizmet veren kuruluşlardan faydalanılacaksa piyasa araştırması yapmakta fayda var. Yaşadığım bu örneği anlatmamın nedeni, ekonomik yetersizlik çeken insanlar için kamu hastanelerinin sağlık hizmetine erişim açısından önemini vurgulamaktır. Kamu hastanelerinden kalifiye sağlık çalışanlarının özel hastanelere geçiş yapması, nüfusun ekonomik yetersizlik çeken büyük çoğunluğunun kaliteli sağlık hizmeti almaması anlamına geliyor. Sağlık çalışanları açısından kamu hastanelerinde hasta sayısı oldukça fazladır. Bu durum gerçekten fedakârca hizmet vermeyi gerektiriyor. Elbette bu hizmetin de ekonomik olarak bir karşılığı olmalıdır. 13 Ağustosta açıklanan yeni düzenlemeyle özellikle hekimler lehine maaş avantajları getirildi, fakat diğer sağlık çalışanları ile aralarında ücret farkının açılması tepkilere neden oldu.
Sağlık çalışanlarının yetersiz koşullarda ve kapasitelerinin üzerinde hizmet vermek durumunda kalması hastalarla yeterli iletişim açısından sorunlar yaşanması maalesef şiddet olaylarıyla sonuçlanabiliyor. Şiddetin önüne geçmek için polisiye tedbirler almak ne kadar yeterli tartışılır. Hasta ve sağlık çalışanı açısından sağlık iletişimi eğitimi önemli bir konu olarak önümüzde durmaktadır.
Özellikle pandemi döneminde bir kez daha anladık ki sağlık tüm insanlığı ilgilendiren en önemli bir konudur. Sağlık olmayınca sahip olduklarımızın ve de yaşamanın bir anlamı kalmıyor neticede. Halkın çoğunluğunun eşit erişim hakkına sahip olduğu bir sağlık sisteminin maddi ve manevi şartlarının düzenlenmesi en öncelikli konumuz olmak zorundadır. Günü kurtarmaya yönelik geçici önlem mahiyetinde uygulamalardan ziyade, meslek örgütleri ile dayanışma içinde uzun soluklu düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu hafta hekimlerin piri, modern tıbbın babası İbn-i Sina’yı anma haftasıdır. İbn-i Sina yalnızca bir hekim değildir, aynı zamanda bir filozof, fizikçi ve astronomdur. 150’den fazla eseri bulunmaktadır. Hayatını okuyarak araştırarak geçirir. Okumanın özellikle de okuyup yazabilmenin önemini şu sözlerle dile getirir. “Aletlerin en faydalısı kalemdir, bir şişe mürekkep bir külçe altından hayırlıdır.” Bu sözler günümüzde okumanın ve bilgi edinmenin internet medyasının anlık mesajlarının da çerçevesine indirgendiği bir dönemde ibret almak açısından oldukça manidardır. İbn-i Sina 14 ciltlik “El-Kanun fi’t-Tıb (Tıbbın Kanunu)”ı yazmıştır. Bu eser mesleği uygularken mutlaka uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları tarif etmesiyle bir ilktir. Aynı zamanda multi kültürel olarak muazzam bir bilgi birikimin sonucudur. Zira eserde kendi hekimlik deneyimlerinin yanı sıra, Orta Çağ İslam tıbbına, antik Yunan hekimlerinden Galen‘in yazılarına, Suşruta gibi antik Hint tıp geleneğinin hekimleri ve antik Arap ve Pers tıp geleneklerine dayanan bilgilerin bir sentezi vardır. Bu doğrultuda tıbbi ilaçların dozları, formülleri ve kullanımlarını içeren bilgiler verilir. Bunların dışında eserde, hastalığı hastalanmadan önce önlemeye yönelik iklim ve çevrenin kişinin sağlığına etkisi ve diyetin öneminden bahsedilir. İbn-i Sina, bulaşıcı enfeksiyon hastalıklarında karantina uygulamasını ilk ortaya koyan kişidir. Temel felsefesi; hastalığın sebepleri bilinmeden, hastanın sağlığına kavuşup iyileşmesi mümkün değildir.”Tıbbın Kanunu” eseri günümüz modern tıbbına ışık tutan daha pek çok önemli konuları içermesi ile batıda önde gelen üniversitelerde tıp tarihinin temel kitabı olarak okutulmaktadır. Türk dünyası için önemli bir bilim adamından miras aldığımız tıp alanı en kıymetli hazinemizdir.