Sayfa Yükleniyor...
İnternet teknolojilerinin hızlı ve kolay bilgi akışı içinde artık tüm dünya insanlığı Instagram, Twitter, Facebook, Tiktok vb gibi çeşitli uygulamalar aracılığıyla adeta aynı gösterinin sahnesindedir; herkes aynı gösterinin oyuncusu ve seyircisi. Artık ne gerçekliğin ne de bilginin derinlikli anlamının önemi kalmıştır. Medyalardan bilgi akışı içinde sürekli edindiğimiz izlenimlerle bilgi sahibi olma yanılsaması içinde sürüklenip gidiyoruz. Tarihsel bilgi ve kişilikler, dizi filmlerin izlenme oranlarına göre sansasyonel uydurma entrikalarıyla hareket eden popülerler figürlerin hafızalarda yarattığı bir resim olarak algılanıyor. Başka bir deyişle, popüler kültürün içinde tarih bilgisi, öznel derinlikli doğru bilgi gerektiren bir alan olmaktan çıkmıştır. Tarih bilgisi doğrunun bir yanlışlık anına dönüştüğü gelgeç bilgi olmuştur. Kısacası sürekli bir “yalan dünya” misali gösteri toplumunun içinde yaşıyoruz. Bu gösteri toplumunda telefonlardaki uygulamalar aracılığıyla gezme, ölüm, özel günler, yapılan işlerin duyuru ve reklamı vs. paylaşılmaktadır. Hatta evde yanında oturan insana duygu ve düşünceler sosyal medyadan ilan edilmekte ya da yüz yüze normalde yapılmayan kutlamalar sosyal medyada paylaşmak adına gerçekleştirilir hale gelmektedir. Sevilen arkadaşlarla, akrabalarla bir araya gelmek de sadece fotoğraf çekinme faaliyetine dönüşebilmektedir. Her şeyde olduğu gibi kültürel değerler de bir gösteri nesnesine dönüşmüştür. Örneğin Sema yapmak “Hamdım, Piştim, Yandım” sözlerinin arkasındaki Yaradan aşkıyla ruhsal olgunlaşmanın görsel ifadesidir. Sema, giysilerden, hareketlere derin anlamları içerir. Günümüzde altında yatan derin anlamların bilgisi umursanmaksızın sema ve semazenlik de adeta gösteri nesnesi gibi algılanır olmuştur.
Bu hafta Konya’da Mevlâna Celaleddin Rumi’nin türbesine ziyarette bulundum. “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” çağrısının hoş görülü evinde ayrımcılıktan uzak, sadece insan olmanın kendi ruhsal huzuruyla bütünleşiyor insan. Mevlana öğretisi maddiyat kıstaslarından, din, dil, etnik köken vs. ayrımcılıklardan uzak öz insan sevgisiyle evreni sevme, Yaradan’ı sevme yetisine ulaşacağımızın bilgisini taşır. Ona göre insanın kendi aklıyla ya da şahsi görüşü ile gerçek bilgi sahibi olması mümkün değildir. Zira her insanın bilgi birikimi, algısal derinliği farklıdır. Bu görüşü günümüze uyarlayacak olursak; önyargılarımızın penceresinden bakarak ya da gösteri toplumunun medyalarına bakarak bilgi ediniyor muyuz gerçekten? Mevlana’ya göre sadece gözleme dayanan bilgi ve bu bilginin felsefesi Yaradan aşkından yoksun olduğu için yaratılış sırrından da habersizdir. Bu öyle bir aşktır ki hırstan, kibirden, hoşgörüsüzlükten uzaktır. İyilik aranırken kötülüğün kalmadığı bir aşktır. Ona göre, iyiyi, güzeli, doğruyu arayarak, insan olmanın sorumluluğuyla yaşamak, var oluş sebebimizin borcunu ödemektir. Bilgi ise insanın kendisine ve çevresine yararlı olması gereken bir araçtır. Kapitalist gösteri toplumunun medyaları içinde farkında olmadan farklı imajlarla en çok beğeniyi alma gayretleri amaç haline gelmişken, insanın kendi ruhsal dengesinin özüne yabancılaşmaması mümkün müdür? Bu soruları durup düşünmek lazım derken, yazımı Mevlana hazretlerinin bir deyişiyle bitirmek istiyorum. “Çok insan gördüm, üzerinde elbisesi yok; çok elbise gördüm içinde insan yok”.