2

Şiddetin Kazananı Olmaz


  • Oluşturulma Tarihi : 12.08.2022 05:11
  • Güncelleme Tarihi :

Geçtiğimiz hafta sonu TV 100’de yayınlanan Gündeme Dair programına konuk olan Demokrat Parti Milletvekili Cemal Enginyurt ile gazeteci Latif Şimşek arasında tartışmanın öfke kontrolünden nasıl çıkıp, şiddet olayına dönüşmesini canlı olarak izledik. Toplumda yaygın olarak görülen kadına şiddet, doktora şiddet gibi olguların önünü almak için çareler aranırken, böylesi bir temsilcilik makamından şiddet eylemi izlemek üzüntü verici gerçekten. Şiddet gösteren insan profilleri kimi zaman çok şaşırtıcı olabiliyor. Örneğin eğitimli insanların şiddet göstermesini yadırgıyoruz. Eğitimli insan dendiğinde ne okuduğu ve ne meslek edindiği ilk akla gelendir. Şiddetin bunca yaygınlık gösterdiği bir toplumda eğitim sistemimizi de sorgulamak gerekiyor. Eğitim müfredatlarına şiddetin gerekçeleri konusunda farkındalık yaratıcı ve öfke kontrolü konusunda dersler konulmalı. Başka bir deyişle bir çocuğun sadece zeki olup mühendis doktor v.s. olmasının yanı sıra, duygusal zeka ve empati becerilerinin de gelişmesi konusunda ailelere farkındalık yaratmak gerekiyor.

Uzmanlara göre şiddetin pek çok nedeni var; biyolojik, psikososyal, sosyoekonomik, psikiyatrik ve diğer faktörler. Eğer kişinin sağlık sorunundan kaynaklanmıyorsa şiddetin sosyal öğrenmeyle mümkün olduğu biliniyor. Bu bağlamda biz iletişimci akademisyenler medya içeriklerinde, dizilerde, filmlerde, dijital oyunlarda v.s. şiddetin estetize edilerek doğallaştırıldığını hep söyleriz. Bu eleştiriler rating ve ticari kaygılarla içerikleri üretenlerce kulak arkası edilmeye devam ediyor. Gelişim döneminde şiddete tanık olan veya maruz kalan çocukların yetişkinlik döneminde şiddet uygulayan bireyler olma olasılığının yüksek olduğu uzmanlarca hep söylenir. Büyük, küçük artık elimizden telefonun hiç düşmediği günümüzde medya içeriklerinin önemli bir sosyal öğrenme ajanı olduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Yıllar önce her zamanki gibi ders notlarıma son bir kez göz atıp, ders vermek üzere sınıfa yaklaştığımda, sınıfın önünde tuhaf bir kalabalık ve hareketlilik olduğunu gördüm. Sevdiğim bir öğrencim üstü başı kanlar içinde, yüzü kıpkırmızı, gözlerinde vahşi bir boşluk, hızlı hızlı zorlukla nefes alarak, duvara güçlükle dayanmış dururken, arkadaşları yardım etmeye çalışıyordu. Onu o halde görmeye hiç kıyamamış, çok üzülmüş “nasıl kendinizi bu hale getirirsiniz?” diye ağlarken, ambulansa haber verin diye telaşla bağırdığımı hatırlıyorum. “Kim yaptı” diye sorduğumda koridordaki öğrencilerim sınıfı işaret ediyorlardı. Sınıfa girdiğimde dağılmış, kanlı sıralar boştu, en önde asistanım ayakta bir sıranın önünde başını önüne eğmiş oturan diğer öğrencimi sakinleştirmişti. Sonra polisler müdahale etmiş, biri hastaneye, diğeri karakola götürülmüştü. Karşıt siyasi görüşler nedeniyle kavga çıkmıştı. Kavga kızıştığında bıçak taşıyan öğrenci diğerini bıçaklamaya çalışırken, asistanım sınıfa gelmiş, anında müdahale ederek bıçağı elinden zorla almış, kavga edenleri ayırmıştı. Asistanıma “neden kendi canını tehlikeye attın, sen de yaralanabilirdin” dediğimde daha önce buna benzer bir olay yaşandığını, müdahale edilmediği için gencecik bir ölümle sonuçlandığını söyledi. Bu kez şükürler olsun ki can kaybı olmamıştı, ama yine de şiddetin kazanan tarafı yoktu. Bir öğrencim hastanede sağlık sorunları ile boğuşurken, diğeri tutuklanmıştı.

Üniversite hocalık sürecimde tanık olduğum ve unutamadığım bu tür şiddet olayları beni her ders yılının ilk dersinde öğrencilerime şiddete asla başvurmadan karşılıklı birbirlerinin görüşüne saygı duyarak iletişimi öğrenmenin onlara her daim üstünlük sağlayıcı bir beceri olduğunu ve iletişim fakültesinin en temel öğretisinin bu olduğunu açıklarım. Haklarını aramanın en doğru yolunun temel hukuk ve iletişim hukuku derslerinden geçtiğini, Türkçeyi iyi kullanmayı öğreten diksiyon dersleri ve ikna edici iletişim stratejilerinin kendini doğru ve güzel ifade etmekteki önemi ve senaryoda dramaturjinin matematiğini bilmenin aynı zamanda insan psikolojisini keşfetmenin başka bir yolu olduğunu anlatırım. Zira şiddet kullanmak, eğitimsiz ve ilkel insanların başvurduğu kolay bir yoldu ve hele de iletişim eğitimi alan insanlara en yakışmayacak davranış biçimiydi. İkna gücüne ve savunduğu fikre güvenen kişi, şiddete başvurmayı asla aklından geçirmeye ihtiyaç duymaz. Özellikle erkek öğrenciler kız arkadaşlarına şiddet gösterebiliyor, onlara şiddetin erkekliği simgeleyen bir özellik değil, insanlık ayıbı olduğu anlatılmalıdır. Şiddet olaylarına sıkça rastlanan bir toplumsal iklimde bu anlattıklarım tavsiyeler silsilesi gibi görünebilir. Gençlerin kendilerine samimiyetle emek vermeye çalışan insanlara saygı ve sevgilerini esirgemediğini deneyimlerimiz gösteriyor. Bu saygı ve sevgi onlarda yaşam boyu iz bırakacak bilgi aktarımı ile taçlandırılabilirse ne mutlu. Her genç pırıl pırıl umut demek, yeter ki biz büyükler doğru davranış örnekleriyle şiddeti önlemek için sorumluluklarımıza sahip çıkıp bahçemizi temiz tutalım.

Şiddetin Kazananı Olmaz
Prof. Dr. Dilek Takımcı
Yazarımız Kim ?

Prof. Dr. Dilek Takımcı