“Anormal” kelimesinin sözlükteki anlamı; genele, alışılmışa ve kurala aykırı olan, normal olmayan iken psikolojideki anlamı ise tipik, olağan ya da sağlıklı olarak kabul edilenden herhangi bir sapma; normun dışındaki davranıştır.
Sanılanın aksine, anormallik her zaman kötü değildir ya da belirli ölçütleri ve kesin yargıları yoktur. Mesela, bir kişinin yaşıtlarının çok gerisinde kalması da anormaldir, çok yetenekli olup yaşıtlarının ilerisinde olması da. Buna göre Da Vinci, Mozart ve Edison da normun dışındaki insanlardır.
Ruh sağlığı uzmanları bu noktada anormallikten ziyade düşünce veya davranışların kişinin işlevini bozup günlük yaşamı üzerinde olumsuz etkisinin olup olmamasıyla ilgilenir. Eğer farklılıklarımızın herhangi bir zararı yoksa, belirli standartlara göre “normale” dönüştürülmeye çalışılması yanlış olur. Burada asıl yanlış olan, sırf az rastlanıldığı için davranışlarımızın toplum tarafından eleştirilmesi veya hor görülmesidir. Adrian Furnham kitabında, “Kendimizi, kendi davranış ve değerlerimizi normallik ölçütü olarak kabul eden en ilkel fikir belki de budur” der.
Klinik psikoloji, anormalliği 4D modeli ile açıklamaya çalışır: distress (sıkıntı), deviance (sapma), dysfunction (işlev bozukluğu) ve danger (tehlike). Yani, ruh sağlığı uzmanlarının bir davranışı patolojik olarak değerlendirebilmesi için öncelikle normun dışında olan bu sağlıksız davranışın bizi rahatsız etmesi ve bize sıkıntı vermesi gerekir. Daha sonrasında ise bu davranışın günlük aktivitelerimizi yerine getirmemize engel olup bize zarar vermesi gerekir. Aksi takdirde, bir davranışın kimseye bir zararı yoksa ve kişi de bu davranıştan rahatsız olmuyorsa nadir görüldüğü için duruma müdahale etmek yanlış olur. Örneğin Vincent Van Gogh yaşarken “tuhaf” olarak değerlendiriliyordu, ancak onun bu tuhaflığı modern resim sanatını tamamen değiştirdi. Bu nedenle, bir şeyin sık rastlanır olması onun en iyisi olduğunu göstermez. Ruh sağlığı uzmanları da normalliği tanımlamanın siyah-beyaz olmadığını ve bir noktada öznel olduğunu kabul eder.
Psikoloji biliminin en güzel katkısı budur. Kişilere kendi duygu, düşünce ve davranışlarını tanımlayıp açıklayabileceği çok geniş bir kelime dağarcığı kazandırır. Böylece bireyler, sahip oldukları özelliklerin iyi mi yoksa zararlı bir anomali mi olduğunu daha iyi değerlendirebilir.