Dengeyi en basit haliyle, karşıt güçlerin bir araya geldiklerinde oluşturduğu uyum olarak tanımlayabiliriz. Çin felsefesinde de dengenin sembolü olan Yin-Yang, zıtlıkların birliğini temsil eder. Bu felsefeye göre söz konusu güçler aslında birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan parçalardır. Evrendeki zıtlıkların ancak birlikte var olabileceğini savunur. Bu evrensel bakış açısı, insan ruhunun dinamiklerinde de kendini gösterir. İnsan için dengenin bu kadar önemli olmasının sebebi de tam olarak budur. Hepimiz hem iyi hem de kötü olan duyguları içimizde barındırırız. Yaşam boyunca bunları belirli bir dengede tutmaya çalışırız. Çünkü ancak bu dengeyle kendimiz için en iyi hayatı yaşayabiliriz. Örneğin, korku ve kaygılar genellikle olumsuz olarak görülür. Oysa bunlar hayatta kalmamız için gereklidir. Bizi harekete geçiren, güvenli alanlarımızdan çıkmamızı sağlayan güçlü motivasyon kaynakları olabilirler. Genelde iyi ruh halinin bizi harekete geçirdiğini, kötü ruh halinin ise bizi durdurduğunu düşünürüz. Oysa çoğu zaman hareketin kaynağı, yeterli düzeydeki korkudur. Psikolojide sıkça kullanılan çan eğrisi bunu güzel bir şekilde açıklar. Korku ve kaygı belirli bir seviyeye kadar arttığında, motivasyonumuz da artar. Bu noktada en yüksek verimi elde ederiz. Ancak bu duygular aşırıya kaçtığında, motivasyon yerini umutsuzluğa bırakır. Yani korku ve kaygı, dengede olduğunda bizi ileriye taşıyan, fazlalaştığında ise bizi durduran güçlere dönüşebilir. Bu nedenle ruh sağlığı uzmanları, seanslarında olumsuz duyguların da olumlu duygular kadar kabul edilmesi gerektiğini vurgular. Çünkü olumsuz duygular; hayatta kalmamızda, büyümemizde ve karakter gelişimimizde en az olumlu duygular kadar etkilidir. Bu iki zıt kutup, ancak birlikte anlam kazanır. Aslında en büyük keşiflerimizi de bu ikisini dengede tutmaya çalışırken gösterdiğimiz çaba sayesinde yaparız. Kendimizi de karşıt duygular arasında kurmaya çalıştığımız denge sayesinde tanırız.