Sayfa Yükleniyor...
Parman, “Travma her şeyden önce bir izdir, iz bırakan bir anıdır.”
Yaşamımız boyunca birçok deneyim yaşarız. Kimi zaman bu deneyimler bizi çok mutlu ederken, kimi zaman ise bizi derinden etkileyen yıkıcı olaylar şeklinde karşımıza çıkabilir. İşte tam bu noktada travma kavramı hayatımıza giriyor. Sözlükte travma, canlının bedeni ve ruhunda önemli ve etkili yaralar bırakan yaşantı olarak geçer. Travmalar, nedenine ve şiddetine bağlı olarak çok güçlü ve beklenmedik şekillerde karşımıza çıkarak yaşamımızda derin izler bırakabilir. Bu bağlamda, kişiler travmayı birçok şekilde deneyimleyebilir. Bazen travmayı doğrudan deneyimlerken, bazen de başkalarının başına gelen olaylara tanık olabilir, öğrenebilir ya da bu durumun detaylarına sürekli olarak maruz kalabilirler. Yaşanılan bu olaylar, bireyin hayatını zihinsel, fiziksel, ruhsal veya sosyal yönlerden etkileyebilir ve kişinin günlük yaşamının kesintiye uğramasına sebep olup, günlük işlevsellikte düşüş yaratabilir. Mesela, duygulardan ve anılardan kaçınma, sıkıntı yaratan ve tekrarlayan rüyalar görme, flashback aracılığıyla olayı tekrar deneyimleme gibi birçok durumla karşı karşıya kalabiliriz. Travma karşısında verdiğimiz bu tepkiler travmanın türüne, yoğunluğuna, maruz kalma süresine ve bunların yanı sıra bireysel farklılıklarımıza da bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, aynı olay bir kişide ağır stres tepkilerine yol açarken diğer bir kişi bu olaydan etkilenmeyebilir ya da olaya karşı çok farklı şekilde tepki verebilir. Bir süre bunları yaşamamız gayet doğaldır.
Arthur Golden, Bir Geyşanın Anıları’nda bir taş bir gölete bırakıldığında, taş dibe battıktan sonra bile su titremeye devam eder, der. Bu yüzden, hayatımızda bizi bu kadar derinden ve beklenmedik şekilde etkileyen olaylar olduğunda buna karşı kayıtsız kalmak ve hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmeyi beklemek ne gerçekçi ne de sağlıklı olur. Bu noktada önemli olan travmadan kurtulmak değil bunu hayatımıza uyarlamak ve adapte olup hayatımıza devam edebilmektir. Adam Fawer, Empati kitabında, belki de en iyi dünyanın karakterimizi en iyi geliştirdiğimiz dünya olduğunu ve bunun da ancak zorluklar karşısında olabileceğini söyler. Bu yüzden, bu zorluklardan kaçmak veya onları görmezden gelmeye çalışmak yerine, onları özümsemek ve karakter gelişimimiz için en doğru şekilde hayatımızla bütünleştirebilmek gerekir. Elbette, bunu söylemek travmalarımızla baş etmenin kolay olduğu anlamına gelmez. Ancak, her ne kadar zor olsa da bu zorlukları anlamlandırmaya çalışmak iyileşme sürecinde çok önemli bir adım olacaktır.