Sayfa Yükleniyor...
Hayatınızda kaç kişi var? Kaç kişi gerçekten var? Bir saniye durun ve düşünün lütfen. Hayatımıza dokunan insanlar bizim sosyal sermayemizdir.
Çocukluktan yaşlılığa kadar, yanımızda yürüyen, kahkahalarımıza, gözyaşlarımıza, sessizliklerimize tanıklık eden dostlarımız olmuştur. Birey hayatında her zaman bir sosyal ağ kurma ihtiyacı hisseder. Bu bağ kurma ihtiyacı yalnız kalmamızı önlemekle birlikte kişinin kendini gerçekleştirmesine ve benliğinin gelişmesine katkıda bulunan bir faktördür. Çünkü insan yalnız olmaya programlı değildir. Arkadaşlık, sadece bir boşluğu doldurmak ya da yanımızda birilerini bulundurmak değil, aynı zamanda kim olduğumuzu anlamamıza yardımcı olan bir aynadır. Ancak aynaya baktığınızda gördüğünüz şey sizi mutlu ediyor mu kısmı önemli bir sorudur. Çevrenizdeki insanlar hayatınızda bu kadar önem arz ederken bu kişilerin kim olduğu ya da size nasıl hissettirdikleri de bir o kadar önemlidir. Bu yüzden “Çevrendeki beş kişinin toplamı olabilirsin” cümlesi bir bakıma oldukça yerindedir. Sizi destekleyen, sizi geliştiren, varlığıyla ışık saçan kişiler mi var yanınızda? Yoksa sürekli çabaladığınız, anlamaya ve dinlemeye kendinizi adadığınız ama aynısını göremediğiniz ilişkiler içinde mi buluyorsunuz kendinizi?
Hep siz mi arıyorsunuz? Hep siz mi dinliyorsunuz? Hep siz mi anlamaya çalışıyorsunuz? Her an orda dostunuzu dinlemeye ve anlamaya hazır durumda olmak -kişi bunu kötü niyetle kullanmasa bile- sizi zamanla tüketen bir hal alır. İnsan ilişkileri bir denge işidir. Alma-verme dengesi bozulduğunda, bir taraf yorulurken diğeri bunun farkına bile varmadan yoluna devam edebilir. Peki bir dostluk sadece siz emek verdiğinizde yürüyorsa, o gerçek bir dostluk mudur? İnsanın, en değerli ilişkilerinin içinde kalmak için gösterdiği çaba, sadece geçici bir zevk değil, uzun vadeli bir bağlılık ve özveri gerektirir. Yaşam yeterince zorken bu yolda çaba vermek zorunda olduğun ve tükendiğin bir yerde olmaktan ziyade, yolu kolaylaştıranlarla devam etmek gerekmez mi? İnsan kendini böyle bir noktada bulduğunda hayata karşı motivasyonunu, güvenini ve neşesini kaybedebilir. Anlattığınızda duyuluyor olmakta bir mesele tabi ki ama sustuğunuzda da duyulduğunuzu hissedebiliyor musunuz önemli olan bu. Böyle durumlarda karşısınızdaki kişiye sınır çizmek bencillik değildir. Sağlıklı arkadaşlıklar, karşılıklı anlayış ve sınır bilinci ile büyür. Kendi zamanınızı, enerjinizi ve duygusal alanınızı korumak, kötü bir arkadaş olmak değildir. Aksine, gerçek dostlukta, insanlar birbirinin sınırlarına saygı duyar. Dostluklar zamanla, deneyimlerle şekillenir ve her dostluk, bazen olabildiğince uzun sürse de, doğal olarak farklı yönlere evrilir. Gelecek öngöremediğiniz bir romantik ilişkiye son vermek ne kadar olağan bir durumsa, bir dostunuzla da bu ayrılığa gitmek oldukça normaldir.
Hayatımıza giren bazı insanlar, sadece belirli bir dönemde, belli bir süreçte bizimle olmak için vardır. O insanlar, bize o dönemi tamamlamak, o süreci yaşamak için gelmiş olabilir. Bütün dostlukların sonsuza kadar devam etmesi gerekmez. Belki de en büyük dostluklar, hayatın her döneminde neyi bırakıp neyi almayı öğrenebileceğimiz ilişkiler olacaktır. Bazı dostluklar, bir kış güneşi gibi içinizi ısıtır; varlığıyla güçlendirir, hissettirmeden destek olur, yürüdüğünüz yolun yoldaşı olur. Ama bazıları, adeta sırtınıza yüklenmiş bir yük gemisidir. Sahip olduğumuz dostluklara yeterince önem vermek ne kadar önemliyse, size iyi gelmeyen yük gemilerini de boşaltmak oldukça önemlidir.