Telefonumuzun şarjı %10 a geldiğinde kapanmasın diye telaşla şarj aletimizi bulmaya koşuyoruz. Peki ya kendi enerjimiz %10 a düştüğünde? Öncelikle bunda hiçbir problem olmadığını söylemek istiyorum. Her zaman kendimizi en enerjik, en üretken ve en neşeli şekilde görmek istiyoruz. Bu noktada insan olduğumuzu ve çeşitli ihtiyaçlarımızın da bulunduğunu unutabiliyor ve kendimize fazla yüklenebiliyoruz. Modern yaşamın keşmekeşinde bizden sürekli “çevrimiçi” olmamız bekleniyor. Mesajlara hızlı dönüt vermek, her plana dahil olmak, herkesle her an bağlantıda kalmak… Kendine hiç soruyor musun tüm bunlara gücün kaldı mı?
Bir psikolog olarak en sık duyduğum cümlelerden biri “İnsanlarla birlikte vakit geçirmeyi seviyorum ama bazen herkesten uzaklaşmak istiyorum.” İşte bu sosyal pilinizin azaldığının hatta yer yer bittiğinin bir işareti olabilir. Zihnimiz bize o sırada bunun sinyalini veriyor. Daha fazla şarj edilmek istiyorum diyen zihnimizi ve bedenimizi durup dinlemek gerekiyor. Ama ne yazık ki, tükenene kadar bunu fark edemiyoruz. Sosyal olarak tükenmek bazen fiziksel yorgunluk kadar fark edilmeyebilir. İşten ya da okuldan yorgun geldiğimizde kimse bize neden yoruldun biraz daha çalış demez. Fakat sosyal ilişkiler söz konusu olduğunda “Hadi ama, dışarı çıkarsan daha iyi hissedersin, beni kırma, sen de iyice ev kuşu oldun” gibi söylemlere sıkça maruz kalabiliriz. Oysa bitmiş bir sosyal pili ve kendi ihtiyaçlarımızı göz ardı ettiğimizde daha tükenmiş bir zihinle karşı karşıya kalırız. Genel çerçeveye bakacak olursak çevrenizdeki insanlar sizi besliyor mu, yoksa tüketiyor mu? Sohbet edebilmenin yanı sıra birlikte susabiliyor musunuz? İlişkilerimizde bunları düşünüyor olmak önemli çünkü bazen sadece “bugün kendime aitim” demek karşımızdaki kişi tarafından anlaşılabilir olmalıdır.
Sosyal pilimizin bitmesi yoğun bir hayat programı dışında çoğunlukla sınır koyamamakla alakalı olabiliyor. Her çağırıldığımız yere gitmek, her mesaja anında cevap vermek, her problemde çözüm sunmaya çalışmak… Peki ya bizim pilimiz? Bu gibi durumlarda sınır koymak yalnızlaşmak değil, önceliği kendine vermek ve kendini korumaktır. Çünkü kendi şarjınızı doldurmadan başka birine güç vermek mümkün değildir. Kendine zaman ayırmak sosyal hayattan bir kaçış değil aksine bir iyileşme sürecidir. Günlük rutininizde, haftanın belirli günlerinde kendinize özel bir zaman yaratmak önemlidir. Telefonu sessize almak, bir kitabın sayfalarında kaybolmak, doğada yürüyüş yapmak ya da sadece hiçbir şey yapmamak… Bazen en iyi sosyal aktivite, hiçbir aktiviteye dahil olmamaktır.
Ve unutmayın: Yorulduğunuzu fark etmek, zayıflık değil, farkındalıktır. Kimse, tükenene kadar beklemek zorunda değil. Osho’nun da dediği gibi “İnsan kendi zihnine sessizlik hediye etmediğinde, en büyük gürültü kendisi olur.”