Sayfa Yükleniyor...
74 yaşındaki Cumhuriyetçi aday Trump ile 78 yaşındaki Demokrat aday Biden’ın yarışacağı Amerikan başkanlık seçimlerine çok az zaman kaldı. Amerikan sisteminde ülke genelinde en çok oyu alan değil, eyalet bazında seçilen 538 “ikinci seçmen”in oylarının salt çoğunluğunu alan aday kazanmış sayılıyor.
Adayların tartıştığı konuların başında, dünyayı saran salgın hastalık geliyor. Kamuoyu yoklamalarında Biden önde görünmekle birlikte her seçimde sürpriz yapan, 29 ikinci seçmene sahip Florida seçmeninin dengeyi değiştirebileceği konuşuluyor. Salgın tehdidini ilk başta ciddiye almayan, halka “deterjan enjekte etmeyi” dahi öneren Trump’tan özellikle yaşlı seçmenlerin ürktüğü söyleniyor.
Kendini dünya düzeninin koruyucusu olarak takdim eden, ancakizlediği emperyalist siyaset nedeniyle diğer ülkelerce eleştirilen Amerika Birleşik Devletlerinin, demokrasi, özgürlükler, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü konularında yerleşmiş kurallara sahip olduğunu kabul etmek gerekiyor. Başkan adaylarının televizyona çıkarak canlı yayında tartışıyor olmaları da demokrasi açısından güzel bir örnek, ancak Trump ile Biden’ın çıktıkları programda yaptıkları tartışmanın seviyesi, oy avcılığında ve popülizmde her iki adayın da sınır tanımadığını göstermiş oldu.
Dış politikada ise adayların tartıştığı başlıca konuları, Çin’in küresel gücündeki artışın dengelenmesi, küresel ısınma, İran’a karşırejim ve nükleer anlaşma bağlamında izlenecek siyasetile Orta Doğumeseleleri oluşturuyor. Mevcut Başkan sıfatıyla Trump, şimdiye kadarki icraatı itibarıyla, söz verdiği halde Meksika sınırına duvar örememiş, Çin’in liderliğine engel olma konusunda bekleneni yapamamış, iklim değişikliği anlaşmasından çıkmış, buna karşılık İsrail’de Amerikan Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak “Beyaz Saray’daki en iyi İsrail dostu” unvanını kazanmış, Körfez ilkelerinin İsrail ile diplomatik ilişki kurmasını sağlamış ve böylece Filistin meselesini ikinci plana düşürmüş olarak seçime giriyor.
Biden ise kazandığı takdirde İran konusunda diplomasiye ağırlık vermeyi ve nükleer anlaşmaya dönmeyi, Çin’in liderliğini engelleme siyaseti gütmeyi, dünyada insan haklarının, demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesi için çalışmayı vaat ediyor. Her iki adayın söylemlerinde de popülist eğilimler ağır basıyor.Ülke içinde devam eden sokak şiddeti ve salgınla ilgili sorunların ise kim kazanırsa kazansın devam edeceği anlaşılıyor.
Ülkemiz açısından bakıldığında, ABD’nin Suriye’de YPG’yi desteklemesi ve S-400 gibi güvenlik konularında, hangi aday kazanırsa kazansın, sıkıntıların devam edeceği, Biden’ın kazanması halinde ise ülkemize yönelik insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerle ilgili eleştirilerin dozunun artabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.